Advertisement

Özelleştirmeyi ilk gündeme getiren İngiltere, son yıllarda KamuÖzel Sektör İşbirliği (KÖİ) adlı yeni bir yatırım yöntemini hayata geçirmeye başladı. Ardından, başta OECD ve Dünya Bankası gibi uluslararası kuruluşlar da bu seçeneği önermeye başladılar.
KÖİ, özünde büyük altyapı projelerinin finansmanındaki sıkıntılar ile bütçenin yatırım yüklerini paylaşmak anlamına geliyor. Kamu kurumları bütçelerindeki yatırım harcamalarından tasarruf ediyorlar. Özel sektör ise büyük montanlı projeler için gerekli olan kolay ve ucuz finansman bulabiliyor.

TÜRKİYE ÖRNEKLERİ
KÖİ, bazı örnekleriyle 1990’lı yıllardan bu yana bizde de uygulanıyor. Yap-İşletDevret (YİD), Yap-İşlet (Yİ) yöntemleriyle yapılan birçok enerji ve ulaştırma projesi var. Devlet enerjide alım ve fiyat, havaalanı projelerinde yolcu garantisi veriyor. Taahhüt edilen garantiden daha az yolcu gelirse, devlet her eksik yolcu başına ek para ödüyor.
Ancak son dönemde hükümet, önce TCK Kuruluş Kanunu’nda, ardından çıkardığı Bakanlar Kurulu Kararı’yla YİD uygulamalarının kapsamını genişletti. Böylelikle enerjiden ulaştırmaya, sağlıktan çevreye kadar birçok alanda YİD, Yİ vb projelerin önü açıldı.
Bu tür modellerin en can alıcı yanı, kamunun vereceği desteğin şeklidir. Devlet bazı projelerde sadece arsa tahsisi yapar bazılarında özel sektörün alacağı finansmanı ucuzlatmak için çeşitli garantiler verir. Kamu dengeleri açısından finansman için verilen garantiler daha önemlidir. Olası yükleri içerir.

GARANTİLER BÜTÇEDE GÖRÜNMEZ

Devlet muhasebe sistemi, verilen garantilerin bütçede gösterimine uygun değildir. Bu nedenle olası yükler çok kolay takip edilemez. Bu bağlamda, 2001 reformları sırasında Hazine garantilerinin verilmesi sınırlanmış ve şeffaflaştırılmıştı. Bütçe Kanunu’na yıllık bir limit konmuş, karar alma yetkisi bakandan alınarak Bakanlar Kurulu’na verilmişti.
Ancak 2006’dan sonra yeni bir gelişme yaşanıyor. Başta bazı büyükşehir belediyeleri olmak üzere bazı kamu kuruluşları Hazine garantisiz dış borçlanmaya başladılar. Garantisiz borçların toplamı 3 milyar doları geçti. Buna garantili 8.2 milyar dolarlık borç stokunu da eklerseniz, olası yük toplamı 11 milyar doların üstünde.
Garantisiz borçlanma Türkiye’ye ve kurumlarına olan güveni gösteriyor diyenler olabilir. Onlara 90’ların başında Ankara Belediyesi’nin Japonya’dan aldığı, sonra ödemediği garantisiz borcu hatırlatırım. Her şey iyi giderken sorun olmayan borçlar, krize girilince önünüze ek bir yükümlülük olarak gelecektir.

YENİ KANUN HAZIRLIĞI
Bu konu, yakında gündeme gelmesi beklenen KÖİ Kanunu ile tekrar önem kazanacak. En son çıkarılan KHK’lar ile Ulaştırma Bakanlığı ve diğerlerinde KÖİ’ye yönelik örgütlenmelere gidildi. Artık Boğaz’a 3. köprü gibi birçok KÖİ projesi göreceğiz.
Ancak projeler çoğalınca verilecek garantiler de büyüyecek. Gelen haberler kamu garantilerinin yatırımcı bakanlıklar tarafından verilmesinin düşünülüdüğü yönünde. Umarım bunlar tamamen uydurmadır. Eğer Hazine gibi en sonunda bu işin yükünü taşıyan merkezi bir otorite olmazsa, bir gün işler sıkıştığında, verilen garantilerin hesabı bile doğru dürüst bilinemez.
Bu nedenle her bir proje için risklerin, merkezi bir otorite tarafından ayrı ayrı hesaplanması gerekir. Hazine bu hesaplamaları genişletilmiş risk modelleriyle senelerdir yapıyor. Bütçeye olası yükleri hesaplayarak, gereken ödeneği ve nakti ayarlıyor. Şeffaflık için aylık yayımladığı raporlarla kamuoyunu bilgilendiriyor. Ancak piyasalar bütçe verilerini izlemeye alışkın oldukları için bütçe dışında biriken yükümlülükleri fazla dert etmiyorlar. Bence artık daha yakından izlenmesinde büyük yarar var.