Orta Vadeli Program, (OVP) amaç ve genel çerçevesiyle dünyada gelişen riskleri kavramış. Yetkililer ekonomide yeni bir hikâye gerektiğini kabullenmişler. Önceliği de, doğru bir saptamayla, cari açığı azaltmaya ve enflasyonla mücadeleye vermişler. Ancak bunu yaparken, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetim ve Kontrol Kanunu’nun 16. maddesine göre dikkate alınması gereken ve temmuzda Meclis’te kabul edilen 10. Kalkınma Planı’nın ana değişkenlerini bir kenara koymuşlar. Üç ayda ne değişti acaba? Yine de detaylara dikkat çeken bazı konular var.
DAHA FAZLA TASARRUF ZOR
Öncelikle cari açıkla mücadelede öne çıkarılan iç tasarrufların yetersizliğine bakalım. 2002 yılında GSYH’nin yüzde 19 civarında olan oran bu yıl yüzde 12.6’ya düşecekmiş. Kimse bu hızlı inişin nedeni konusunda yorum yapmıyor. Burada geçmişten gelen yapısal bir sorun var. Bunun nedenleri iyi anlaşılmadan geleceğe dönük projeler üretmenin yararı yok. Tasarruf, çetrefilli ve tartışmalı bir konudur. Programda kamunun neden yeteri kadar tasarruf etmediğinin açıklaması yok. Bunu seçimlere bağlayıp geçiştirmemek lazım. Kendisi tasarruf etmeyen kamu, özel sektörden, ailelerden tasarruf etmelerini nasıl isteyecek? Özel tasarrufların artması için şirketlerin ve hanehalkının daha fazla gelir elde etmeleri lazım. Aileler için uzun lafa gerek yok. Lütfen girin TÜİK web sitesine, yoksulluk ve aile istatistiklerine bir göz atın. Bu ülkede yaşayan 20 milyon hane halkının yüzde 15.2’si yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Yüzde 44’ü ise çok zor veya zor geçindiğini beyan etmiş. Sadece yüzde 16’sı kolay geçinebildiğini söylüyor. Diğer bir deyimle, geçim derdinde olan bir ailenin kredi kartına sınır getirmeniz, tüketici kredisine ulaşımını zorlaştırmanız sadece tüketimin azalmasına, ekonominin küçülmesine yarayabilir. Ama tasarruf edebileceklerini sanmak büyük hata olur. Bu durumda, kamu “seçim” diye, hanehalkı “geçim” diye tasarruf edemiyorsa bütün umudumuz şirketlere kaldı. Gelirleri ve tasarrufları bol olsun. Ama şirketlerin kârlılığını ikiye; ilk 1000 ile KOBİ’ler diye ayırmak lazım. İkincilerin çoğunun tasarruf etme şansı zayıf. İşletme sermayesi için kredi kullanıyorlar.
KUR VARSAYIMINA DİKKAT EDİLMELİ
OVP’nin detaylı verileri şimdilik yayımlanmadı. Ama yayımlananlardan yola çıkarak yapılan hesaplar, yıllık ortalama dolar kurunun bu sene 1.89 TL, 2014 yılında 1.98 TL olacağını gösteriyor. Çok iddialı bir hedef, programın yükü TCMB’nin omuzlarına atılmış. Enflasyon hedefi da buna göre belirlenmiş. TÜFE yıl sonunda yüzde 6.8 olacak, gelecek yıl sonunda ise yüzde 5.3. Yüzde 22’lik bir düşüş. Hedefin tutması için dolar kuru çok hayati. Biliyorsunuz ekonomide birçok malın girdisi ithal. Ancak bir konu daha var. Yıllar itibarıyla cari açıktaki iyileşmenin bir nedeni ithalatta görülen azalma. Bu iyileşme sağlanırken lira değer kazanıyor. TÜFE yüzde 5, dolar kuru yüzde 3 artıyor. Yani kur, enflasyondan daha az artıyor. Bu durumda, nasıl olacak da ihracat artarken ithalat düşecek? Mümkün idiyse neden önceki yıllarda başarılamadı? Bunlara rağmen piyasalar bu hikâyeyi, kısa vadeli olarak kabullenirler. Ta ki FED kararını kesinleştirene kadar. Sonrasını hep beraber göreceğiz.