Advertisement

Kuşkusuz son dönemde yanıtını en çok merak ettiğimiz soruların başında "Türkiye nasıl büyür?" sorusu geliyor. 

Genelde gelişmekte olan ülkelerde ekonominin yavaşladığı dönemlerde, istihdamda geride kalan kadınlar kurtarıcı olarak ufukta belirir. 

"Çalışmayan şu kadar kadını ekonomiye dahil etsek ekonomiyi bu kadar büyütürüz" minvalinde açıklamalar süsler manşetleri ya da 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü haftasında şirketler kadınlarla ilgili projelerini açıklar birer birer..Zaman geçer ve biz kadının işgücüne katılımındaki ufak artışın yetersizliğinden, kadın işsizliğinden, ücret eşitsizliğinden yakınmaya devam ederiz. 

Bakalım veriler bize ne söylüyor? Dünya Ekonomik Forumu’nun 2018 ‘Cinsiyet Uçurumu Raporu’na göre, Türkiye 149 ülke arasında 130. sırada yer alıyor. Hem AB hem OECD ülkeleri ile karşılaştırıldığında, “Türkiye kadın istihdam oranının en düşük olduğu ülke” konumunda.

Türkiye'de kadınların işgücüne katılım oranı yüzde 34'e yükseldi fakat benzerlerimizde yüzde 55 olduğunu düşünürsek hala gidecek çok yolumuzun olduğunu söylemek yanlış olmaz. Kadınlarda işsizlik oranı yüzde 14,7, erkeklerde ise bu oran yüzde 11,2. Türkiye’de 11 milyondan fazla kadın ev ve bakım işleri nedeniyle çalışamıyor, 2 milyon kadın çalışmak istiyor ancak iş bulamıyor, önemli bölümü güvencesiz işlerde ve hizmet sektöründe çalışıyor.

DAHA ÇOK OKUYOR, DAHA AZ KAZANIYORUZ

Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi'nin (BETAM) cinsiyet alanındaki çalışmaları incelemeye değer. 

BETAM'ın çalışması, kadın ve erkek işsizlik oranları arasında ayrışmaya dikkat çekerek özellikle 20-29 yaş aralığındaki üniversite mezunu genç kadınlar ile aynı eğitim düzeyindeki erkeklerin işsizlik oranları arasındaki farkın açıldığını vurguluyor. 20-29 yaş üniversite mezunu kadınlarda tarımdışı işsizlik oranı yüzde 30'a yaklaşmış durumda. 

Dikkat çeken bir diğer konu ise, ücret eşitsizliği. İşgücü piyasasındaki kadınlar erkeklere kıyasla daha eğitimli olmasına rağmen daha az kazanıyor. 

Hanehalkı İşgücü Anketi verilerine göre, 25-44 yaş arasında ücretli çalışanlar arasında kadınlar ortalama yüzde 4-5 daha düşük aylık ücret alıyor. Bu fark ortanca ücretlerde yüzde 10,5'e genişliyor. Örneğin üniversite mezunu bir kadın aylık ortalama 3 bin 20 TL kazanırken, erkekler aylık ortalama 3 bin 462 TL kazanıyor.

KADINA ÜCRETTE ANNELİK CEZASI

Özel sektörün önemli bir bölümünde mevki ya da ücretlerin performans, eğitim durumu, yabancı dil gibi faktörlerden ziyade cinsiyet, erkek çalışanların medeni durumu, çocuk sahibi olup olmaması gibi faktörlere dayanarak belirlendiğini söyleyebiliriz.

Cinsiyete dayalı ücret açığı ise, dünya genelinde ortalama yüzde 20 civarında seyrediyor. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) Raporu'na göre, anneler, çalışma yaşamları boyunca “ücrette annelik cezası”na uğrarken babalar ise ücret bakımından ödüllendiriliyor.

Öte yandan şirketlerde yönetim katına çıktıkça kadın sayısının azaldığı görülüyor ve bu durum son 30 yılda çok az değişti. Kadınlar, erkek denklerine göre daha eğitimli olsalar da, yöneticilerin üçte birinden daha azı kadın. Kadınlarda düşük istihdam oranları ve düşük ücretin esas nedeni eğitim değil; daha ziyade eğitimlerinin karşılığını erkekler kadar alamamaları.

EV İŞLERİ KADINLARIN ÜZERİNDE

ILO'nun raporuna göre, istihdamda eşitliği engelleyen faktörlerin başında bakım konusu geliyor. Son 20 yılda, kadınların ücretsiz bakım ve ev işlerine harcadıkları süre azalmazken erkeklerinki ise yalnızca günde 8 dakika arttı. Bu sürenin eşitlenmesi için maalesef 200 yıl daha beklememiz gerekiyor.

Eğitim seviyesinin görece yüksek olduğu, iki bireyin de çalıştığı ailelerde dahi ev içi yükümlülükler hala kadınların omzunda. Evde sofranın hazırlanmasından, yemek-çamaşır bulaşık, çocukla ilgili yükümlülüklere kadar kadınlar çok daha fazla mesai harcıyor. Kadınlar ev işlerinde erkeklere oranla günde 4 saat fazla çalışıyor.

KADIN YOKSA BÜYÜME YOK

Araştırmalar bize kadın istihdamı yoksa büyümenin de olmadığını gösteriyor. Kadınların olmadığı ekonomilerde büyüme oranları daha kısıtlı. 

Kadın iş gücü katılım oranının OECD’ye üye ülkelerin genel ortalaması olan yüzde 63 seviyesine ulaşması için Türkiye’de 8,5 milyon kadının daha iş gücüne dâhil edilmesi gerekiyor.

Bank of Merrill Lynch'in raporuna göre 2025 yılına kadar cinsiyet eşitliği sağlanabilirse dünya ekonomisine 28 trilyon dolarlık ek katkı sağlanacak ve küresel ekonomi yüzde 31 büyüyecek.

McKinsey’in 2016 yılı Women Matter Raporu’na göre ise, Türkiye kadın iş gücü katılım oranını OECD ortalaması olan yüzde 63’e yükselttiğinde, GSYİH’sini 2025 yılında yüzde 20 oranında artırma potansiyeline sahip. Böylelikle GSYİH, baz senaryoda beklenenden 200-250 milyar dolar daha fazla olabilecek.

KREŞ HİZMETLERİ YAYGINLAŞMALI

Ne yapmalı da daha fazla kadını işgücüne dahil etmeli? Özellikle doğumdan sonra kadınların iş gücünden çekildiğini göz önünde bulundurursak kreş hizmetlerinin yaygınlaşması en önemli unsur olarak öne çıkıyor. 

TÜSİAD, AÇEV ve PwC tarafından hazırlanan "İş ve Özel Yaşam Dengesi Yolunda Çocuk Bakım ve Eğitim Hizmetlerinin (Kreşlerin) Yaygınlaştırılması” raporuna göre, Türkiye'de kreş arz ve talebini geliştirmeye yönelik bütüncül bir kamu politikası hayata geçirilmeli. Bu kapsamda, gerek kamunun doğrudan destekleri gerekse özel sektöre yönelik teşviklerle, her ailenin erişebileceği kaliteli çocuk bakım ve eğitim hizmetleri yurt çapında yaygınlaştırılmalı. Kreşlerin yaygınlaştırılması belediyelerin görev alanlarına dahil edilmeli ve kreşlerin kurulum ve işletme giderleri için belediyeler desteklenmeli. Şirketlerde üst yönetime cinsiyet kotası konmalı.

ZİHNİYET DÖNÜŞÜMÜYLE KALIPLAR KIRILMALI

Hepsinden önce istihdamda dönüşüm için zihniyet dönüşümü gerekli. Önyargıların kırılması için işe eğitimden başlamalıyız. İlkokul kitaplarında kadınları evde, mutfakta, erkeği ise işinin başında göstermek çocukların bilinçaltında bu cinsiyetçi kalıpları yerleşmesine neden oluyor. Ders kitaplarında kadınlar evde çocuğun problemleriyle ilgilenirken bunun yanı sıra evin düzenli tutulması ve tertibi, babanın aldığı kararları çocuklara bildirme, evin ihtiyaçlarını listeleme gibi görevlerle resmedilirken iş hayatındaki kadınlar genelde öğretmen ya da hemşire olarak gösteriliyor. Türk dizilerinde de durum çok farklı değil. 

Kısacası eğitimde toplumsal cinsiyet eşitliğini sorguladığımız hatta bu yönde hazırlanan programları rafa kaldırdığımız sürece kadının toplumda gerçek yerini almasında hangi hedefi koyarsak koyalım tutturamayız.