ABD hazine tahvillerinin ülke dışında en büyük taşıyıcısı, dolayısıyla Amerika'nın en büyük fonlayıcısı durumunda olan Çin, şimdi de Avrupa'nın imdadına yetişiyor. Aslında daha önce Yunanistan ve İspanya özelinde ufak tefek destekleme operasyonları yapan Çin işi büyütmeye karar verdi. Ya da buna mecbur kaldı diyebiliriz.
26 Ekim zirvesinden çıkan sonuçlara baktığımızda önemli bazı kararlar alındığını görüyoruz. Yunanistan'nın borçlarının yeniden yapılandırılması, bankaların sermayelendirilmesi gibi. Ancak piyasaları en çok heycanlandıran Sarkozy'nin Çin ile ilgili yaptığı açıklamalar oldu. Sarkozy'nin 'Çin Başbakanı Hu Jintao ile görüşüyoruz, yeni kuracağımız Avrupa Fonu'nda yer almak istiyorlar' açıklaması piyasaların nabzının artmasına neden oldu.
Çin'in bir numaralı ticari partneri Avrupa Birliği. Yıllık ticaret hacmi 350 milyar EURO. Yani ticari kaygılar ile Avrupa Birliği'nin ayakta kalması ve kendisi ile ticaret yapması için böyle bir fona para koyma isteği anlaşılabilir. Diğer yandan Çin'in 3.2 trilyon $ toplam rezervi var ve bunun tahminen 1/4'ü Euro cinsinden. ABD'nin Yuan'ın aşırı değersiz olduğu konusunda yaptığı baskıdan bunalan Çin Hükümeti'nin rezervlerinin bir kısmını daha ( örneğin 100 milyar euro ) ABD Dolarından EURO'ya çevirmek istemesi de gayet anlaşılabilir.
Bu açıdan bakıldığında Çin'in beklendiği üzere Avrupa'nın EFSF'nin yanına kuracağı yeni bir fona 100 milyar Euro kaynak aktarması olmayacak iş değil. Ancak Çin'in de karşılık olarak mutlaka bazı istekleri olacaktır.
Çin'in kurulacak olan yeni fona EFSF'nin minimum %20-%30 oranında sigorta, güvence vermesini istemesi oldukça makul bir istek gibi gözüküyor. Malum bu fon topladığı paralar ( tahvil ihraç ederek) ile piyasadan başta İspanya, İtalya olmak üzere problemli ülkelerin tahvillerini alacak. Dolayısıyla çok 'güvenli' bir yatırım fonu olarak görülemez.
Çin isteklerinin sadece finansal talepler ile sınırlı kalacağını düşünmek de bence biraz saflık olur. Dünya Ticaret Örgütü'nde başı sürekli serbest ticaret kuralları ihlalleri ile dertte olan bu ülke yapacağı böyle bir jestten sonra sanırım daha bir 'sempati' ile karşılanacağını hesaplıyordur. Diğer yandan, daha önce belli kota ve tarifler dolayısıyla sınırlı girebildiği Avrupa pazarının da kapılarının ciddi bir şekilde kendisine açılacağını düşünüyordur muhtemelen.
Öyle ya da böyle Çin ve belki de bazı Körfez ülkelerinin de yardımıyla Avrupa, tarihinin en ciddi finansal krizini atlatma konusunda bir hayli yol alacak gibi görünüyor. Ancak Osmanlı tarihinden yakından hatırladığımız 'kapitülasyonlar' ile ilgili tecrübeler bize 'başkasının imkanları ile döndürülen çarkların çok uzun süre dönemediğini' söylüyor.