Yük eşit dağılmış değil!
Bu hafta sürekli dövizin seviyesini konuştuk. Türk Lirası çok mu satıldı? Kurun değer kaybı aslında bize mi özel? Dövizin yükselişini nasıl durdurabiliriz? gibi bir çok soru kafalarda uçuştu, durdu. Bu soruların hepsinin bir cevabı var. Ancak bu soruları yeniden cevaplamak yerine " Döviz ihtiyacımız ve döviz bulma kabiliyetimiz " üzerine biraz beyin jimnastiği yapmayı tercih ediyorum.
Ödemeler Dengesi ne diyor?
Önce Türkiye'nin toplam ithalatı ve ihracatına bakalım. Burada Eylül sonu itibariyle rakamlar şöyle ; 141 milyar dolar ithalat yapıyoruz ve buna karşı da 110 milyar dolarlık ihracatımız var. Demek ki dış ticaret dengesinde 31 milyar dolar açık veriyoruz. Buradan ilerleyelim ,hizmetler dengesine. Büyük çoğunluğu turizm ve uluslararası inşaat hizmetleri sonucunda ortaya çıkan denge de ise, Türkiye yaklaşık 12 milyar dolar artı veriyor. Bu iki kalemin toplamı ise 19 milyar dolar açık yapıyor.
Şimde de bu rakama Türkiye'ye yatırım yapan şirketlerin yurt dışına ödedikleri temettü, kar payı vs ve Türkiye'ye aynı çerçevede gelen dövize bakalım. Bu iki kalemin neti 6 milyar doları açık yapıyor. Bu rakamı dış ticaret açığı ile birleştirdiğimizde bize ilk 9 ay sonuda fonlamamız gereken 25 milyar dolarlık bir açık kalıyor. Ama bu rakam unutmayalım ki, ticaret ve hizmet sektörünün faaliyetleri sonucu ortaya çıkan bir yekün.
Gelin diğer bölüme geçmeden bu rakamlar üzerinde bir kaç istatistik paylaşalım.
Geçen sene de ilk 9 ay sonunda yine 25 milyar dolar civarında mal ve hizmet dengesinde açık veriyormuşuz. Ancak geçen sene turizm ve uluslararası inşaat sektöründen Türkiye nette 20 milyar dolar gelir kazanırken, bu sene bu gelir 12 milyar dolara düşmüş. Ancak bu seneyi de petrol fiyatları kurtarmış. Düşük petrol fiyatları sayesinde bu sene , ihracat -ithalat dengesinde geçen seneye göre 7 milyar dolara az açık verince en alt kalemde yekün değişmemiş. Toparlamam gerekirse , aslında son 1 yıldır bu 2 kalemden kaynaklanan bir baskı yok ve aynı miktarda açığı fonluyoruz
Sermaye piyasalarındaki işlemler ne kadar fark yaratıyor?
Şimdi gelelim sermaye piyasalarında yaşanan hareketlerin ödemeler dengei üzerinde yarattığı baskıya.
Geçen sene ilk 9 ayda ülkeye portföy yatırımı olarak ( tahvil , bono ve hisse) nette para girmemiş ama çıkmış. Evet yanlış okumadınız , geçen sene ilk 9 ayda nette ülkeden 11 milyar dolar para ya bizim yurt dışına yaptığımız portföy yatırımlar ya da yabancının tahvil ve hisse satışı ile çıkmış. Bu sene ise burada işler eylül ayına kadar yolunda gitmiş ( Eylülden sonra bu hikaye alehimize döndü. Ekim ve Kasım ayında portföy tarafında çıkış var). İlk 9 ayda tahvil ve hisse piyasasından ülkeye giren para tam 8 millyar dolar.
Gelelim özel sektörün borçlanmasına. Aslında burada geçen sene ilk 9 ay ile bu senenin ilk 9 ayı arasındbir fark yok. Her iki dönemde de içeriye 10 milyar dolar nette ekstra ( mevcut itfaların ve yurt dışı verilen kredilerin üzerine ) 10 milyar dolar para girmiş. Ancak geçen sene bankalar bu kredileri bulmak konusunda öne çıkarken, bu sene şirketler borçlanma konusunda öne geçmiş.
Doğrudan yatırımlar da hızlıca göz atalım. Burada işler geçen sen daha iyiymiş. 2015 Ocak -Eylül döneminde Türkiye'ye nette 10 milyar dolar doğrudan yatırım ( şirket satın alımı, arsa, fabrika vs ) akarken, bu sene bu rakam 5 milyar dolara düşmüş. Yarı yarıya bir azalma var.
Net hata noksan kaleminden ise geçen sene 9 ayda ülkeye kaynağı belirsiz 12 milyar dolar girerken bu sene bu rakam 5 milyar dolar olmuş.
Şimdi gelelim çıkarımlara....
- İlk 9 ayda aslında ödemeler dengesinde toplam yekün açısından pek fark yok
- Petrol fiyatlarının artık düşmeyeceği ve kademeli yükseliş bandına girdiğini kabu ediyorsak önümüzdeki dönemde ödemeler dengesinde açığın daha fazla artacağını da hazırlananlım.
- İki sene arasında en büyük fark; bu sene sermaye hareketlerinden ülkeye giren paranın "kalitesi" daha kötü.
- Geçen sene bankaların uzun vadeli borçlanmaları ve doğrudan yatırım üzerinden gelen döviz bu sene sıcak para ağırlıklı ( tahvil ve hisse ) olmuş.
- Sorun Moodys not indirimi ve Trump sonrası fiyatlamanın hissedildiği Ekim sonrası ortaya çıkıyor
- Son bir kaç aydır hem yurt içi gelişmeler hem de dışarıda yaşanan "Trumpmania" bize dışarıdan gelen likiditenin ( diğer gelişen ülkelerde de durum benzer) ciddi azalmasına yol açtı
- Bizim gibi cari açığı yüzde 5'lere yakın seyreden bir ülke eğer bu sene olduğu gibi döviz bulma konusunda yurt dışı borçlanmaya ve sıcak paraya bel bağlamışşsa, ne küresel gelişmelere kayıtsız kalabilir ne de yerel ölçüde ekonomide oyunun kurallarını değiştirmesi kolay olur.
Bağlıyorum..
Aslında ülke ekonomisin büyüklüğü, kamunun disiplinli yapısı, bankacılık sektörünün sağlam oluşu vs gibi etmenler toplamda ülkenin " ihityacı gereken dövizi" her hangi bir durumunda dahi dert olmadan bulacağını söylüyor. Ancak sorun şu ki ; yük eşit olarak paylaşılmış değil ve küresel şartlar son dönemde olmadığımız kadar bizim alehimize dönmüş durumda.