Haziran başından itibaren TCMB, piyasalar ile daha iyi ve sağlıklı bir iletişim kurmak adına toplantılar düzenliyor. Bu toplantılar ile amaçlanan, tek bir ağızdan ve aynı anda piyasayı bilgilendirme ve beklentileri yönetmek olarak açıklanabilir.
Merkez Bankası hem bu toplantılarda, hem de PPK kararları ardından yaptığı açıklamalarda, önümüzdeki dönemler için öngörülerde bulunuyor. Enflasyondan tutun da, cari açığa kadar hedefler, beklentiler ve senaryo analizleri piyasalar ile paylaşılıyor.
Ne var bunda diyeceksiniz? Bir Merkez Bankası'nın görüşlerini piyasa ile paylaşmasının ne sakıncası var?
El cevap: Hiç bir sakıncası yok.
Piyasa oyuncularında yakın zamanda dillendirilen Merkez Bankası ile ilgili sıkıntı, bu açıklamaların frekansında değil, içeriğinde. Son zamanlarda Merkez Bankası'nın çok fazla konuda aynı anda öngörü ve görüş bildirdiğini ve farklı cephelerde mevzi aldığını düşünüyor piyasa.
Biraz açacak olursak; daha önce asli görevi fiyat istikrarı sağlamak olan TCMB'nin bir numaralı göstergesi enflasyon olurdu. Yani arz ve talep dengesine göre , artan ve düşen emtia fiyatlarına bakarak, enflasyonu ayarlamak için para politikası araçları kullanılırdı. Böylece faiz ve likidite silahları ile enflasyon ayarlaması yapılırdı.
Son dönemlerde özellikle dünya ekonomilerinin geçtiği resesyon, durgunluk endişeleri arasında TCMB büyüme konularında da görüş bildirmeye başladı. Son PPK tutanaklarında " ..alınan önlemlerle ekonomide yaşanabilecek aşağıya doğru riskler dengelenmiştir'" deniliyor. Yani bir nevi FED gibi TCMB de hem fiyat istikrarını hem de büyümeyi kontrol etmeye çalışıyor.
Bunlara ek olarak cari açık konusunda "...yılın ikinci yarısında cari açıkta kayda değer bir düşüş beklenmektedir" şeklinde ifadeler de Merkez Banka'sının raporlarında yer almakta.
Diğer yandan bir kaç hafta önce Merkez Bankası Başkanı Erdem Başcı'nın; "bizim hesaplarımıza göre sepet kur, olması gerektiği yerden, % 5-%10 daha yüksek seviyede seyretmektedir" açıklaması ile kur konusunda da Merkez Bankası'nın görüşünü bildirdiğini görmüştük.
Bu ifadelerin hepsini bir yere koyduğumuzda, gelişmelerin gerisinde kalmak istemeyen, proaktif ve yönlendirici bir Merkez Bankası politikaları ortaya çıkıyor. Bunda aslında kötü olan bir şey yok. Ancak dünyanın bu kadar bilinmezlerle dolu bir ortamda giderken bu denli hedef vermek, eğer işler yolunda gitmez ise TCMB'nin zamanında haklı olarak kazandığı kredibilitesine zarar verebilir. Bu da sonrasında alınmak zorunda kalınacak kararların, piyasalara anlatılması konusunu zora sokar.
İyi senaryoda ise, yani TCMB'nin bütün öngörülerinin doğru çıktığı noktada, yılın hatta yüzyılın 'Merkez Bankası ve yönetimini' alkışlamak da piyasaya düşer.