Tavuklar antibiyotikten arınıp özgürleşebilecek mi?
Geçtiğimiz günlerde tarım ve gıda sektörüne yönelik önemli bir satın alma haberi dikkatimi çekti.
Dünyanın en büyük ikinci tavukçuluk şirketi konumundaki Pilgrim's Pride, kendisine göre daha küçük yapıdaki rakibi GNP şirketini 350 milyon dolara satın alacağını açıkladı.
Rakam oldukça dikkat çekici ama benim asıl değinmek istediğim nokta şirketin satın alma gerekçesi.
Pilgrim's Pride şirketi GNP firmasını, organik ve antibiyotiksiz gıda ürünleri portföyünü genişletmek amacıyla satın alacağını bildirdi.
Aslında bu hamle hem et hem de yumurta tarafında kanatlı sektörünün geleceğine dair de önemli bir sinyal niteliği taşıyor.
Tüketicide gıda ürünlerine yönelik kaygıların arttığını farkeden sektör, 'doğal' ve 'sağlıklı' olarak algılanan ürünlere bir kayış olduğunu kabul ediyor.
Artık küresel çapta büyük et şirketleri ve restoran zincirleri söz konusu trende ayak uydurarak tavuklarını organik yemlerle ve antibiyotik kullanmadan yetiştirme kararı alıyor.
Gıdalarda antibiyotik konusu neden önemli derseniz onun cevabını da yapılan bazı araştırmalar veriyor.
ABD'de halk sağlığı uzmanları ve federal düzenleyiciler, hayvanların rutin olarak antibiyotiklerle beslenmesinin, insanlar için sağlık açısından tehlike oluşturduğu gibi antibiyotiğe dirençli böceklerin de ortaya çıkabileceği kaygısı taşıyor.
Forbes dergisinde yer alan bir habere göre 2050 yılına kadar, antibiyotik dirençli bakteriler nedeniyle yılda 10 milyondan fazla insanın hayatını kaybedebileceği öngörülüyor.
Bu tehlikenin geç de olsa farkına varan ABD Gıda ve İlaç İdaresi (FDA) son yıllarda, insan tüketimi için yetiştirilen hayvanlara verilen yemlerde antibiyotik kullanımı konusunda sınırlamalar getiriyor.
Aslına bakarsanız bu endişeler ABD ile sınırlı değil.
Dünyanın dört bir tarafında tüketiciler benzer kaygıları taşıyor. Haliyle pazar payı riske giren dev şirketler, bu endişelere en azından kârlılıkları açısından kayıtsız kalamıyor.
Mesela, dünyanın en büyük fast food zincirlerinin başında yer alan McDonald's firması, ABD'deki şubelerinde antibiyotik içeren tavuk ürünlerini kaldırdığını açıkladı.
Ama Türkiye dahil dünyanın dört bir tarafında şubesi bulunan McDonald's'ın bu kararını sadece ABD ile sınırlaması gerçekten ilginç. Tüketicilerin bunu sorgulaması gerekir.
Yine ABD'nin en büyük tavuk şirketi Tyson, çiftliklerinde yetiştirilen hayvanların beslenmesinde kullanılan antibiyotikleri Eylül 2017'ye kadar kaldırmaya niyetli olduğunu açıkladı.
ABD'de antibiyotiksiz tavuk ürünleri satma kararı alan şirketlerin sayısı her geçen gün artıyor. Subway, Wendy's gibi uluslararası çapta faaliyet gösteren şirketler kadar ABD genelinde faaliyet gösteren restoran ve zincirler de bu trende ayak uydurmaya başladı.
Ama Burger King ve KFC gibi hâlâ antibiyotikle yetiştirilen tavuk ürünleri satmaya devam eden fast food zincirleri de var.
Aslında bu yazıyı yazarken konunun sadece antibiyotik tarafına değinmek istemedim.
Kamuoyunda kanatlı sektörü ürünlerine yönelik ciddi bir bilgi kirliliği ve endişe hakim.
Hem tüketici hem STK'lar hem de akademisyenler tarafında kanatlı ürünlerine yönelik kaygılar zaman zaman dile getiriliyor.
Bu görüşe karşı sanayici, diğer STK ve akademisyen grubu ise sektörün kontrol altında olduğunu ve üretimde herhangi bir sakıncalı durumun bulunmadığını savunuyor.
Tartışmanın temelinde hayvanların yetiştiriliş tarzı, yedirilen yemler, kullanılan antibiyotik ve kesime kadar geçen süredeki yaşam şartları var.
Farkedeceğiniz üzere marketlere gittiğinizde başta yumurta olmak üzere kanatlı ürünlerinde tüketicilere 'doğal', 'organik', 'kafes dışında yetişen tavuk', 'serbest gezinen tavuk', 'antibiyotiksiz', 'zengin omega 3 içerikli' gibi bir çok seçenek sunuluyor.
Bu ibarelerin hepsi tüketicinin her geçen gün bilinçlendiği ve tükettiği gıdaları sorgulamaya başladığının işareti.
İşte bu noktada ABD Tarım Bakanlığı (USDA), önemli bir çalışmaya imza atmış.
Yapılan araştırmaya göre, ABD'de 300 milyon yumurta tavuğunun sadece 30 milyonu kafessiz sistemde yetiştiriliyor. Diğer bir ifadeyle tavukların yüzde 90'ı kafesli, yüzde 10'u organik, mera bazlı veya kapalı kafes içermeyen bir sistemde yetiştiriliyor.
Tüketicilerin artan bilincine paralel olarak değişen tüketim talebi, hayvanların da daha iyi şartlarda yetiştirilmesinin yolunu açıyor.
Çünkü yine araştırmada belirtildiğine göre, yumurta ve yumurta ürünlerinin önemli sayıda kurumsal alıcısı, 10 yıl içinde sadece kafes içermeyen üretim sistemlerinden yumurta almaya niyetli olduklarını açıkladı.
USDA'ya göre alıcıların yeni taahhütlerini yerine getirmek için, endüstrinin üretiminin yarısından fazlasını 2025 yılına kadar kafesiz sistemler haline getirmesi gerekecek.
Tabii bunun bir de ekonomik maliyeti olacak.
USDA'nın hesaplamalarına göre ABD'li yumurta üreticileri, kafesden bağımsız bir üretim sistemi kurmak için 2025 yılına kadar en az 6-7 milyar dolarlık yatırım yapması gerekecek.
Aslında ABD'de yaşanan bu değişim, Türkiye dahil diğer ülkelerde de er ya da geç yaşanacak.
Biz mevcut trendi şimdiden haber verelim istedik.
Bu arada konunun bizi sevindiren bir diğer boyutu da hayvanların adil yaşam hakları ile ilgili.
Bilinçlenen tüketici, tavukları kısmen de olsa özgürlüğüne kavuşturacak gibi gözüküyor!
İrfan Donat
Bloomberg HT Tarım Editörü