Advertisement

Yazımızın başlığındaki soruya en başından kısa ve öz bir cevap verelim: Çok da kolay bir sezon beklemiyor.

Ama bu kısa cevap, tek başına bir anlam ifade etmeyecektir.

O yüzden biraz altını doldurmakta fayda var.

Aslına bakarsanız pandemi sürecinin başından bu yana yaşanan tecrübelerden çıkarılacak çok ders var.

Ders çıkaran ve buna göre aksiyon alan ülkeler kısmen riskleri minimize ediyor ve olası krizlere daha hazırlıklı hale geliyor.

Ama süreci sadece izleyip, ders çıkarmış ve aksiyon almış gibi yapanlar için ise fatura biraz ağır olacak.

Yine çok soyut ve genel cümleler kurduğumuzu düşünenler için sadede gelelim o zaman.

REKORLAR EGALE EDİLİYOR

Küresel tarım emtia fiyatları aldı başını gidiyor.

Bloomberg Tarım Endeksi, Kasım 2012'den bu yana en yüksek seviyeye ulaşarak neredeyse 9 yılın zirvesini gördü.

FAO Gıda Fiyat Endeksi, aralıksız 10 aydır yükselişte ve son 6,5 yılın zirvesini test etti.

Bitkisel yağ fiyatları son 10 yılın en yüksek seviyelerinde geziniyor.

Soya fasulyesi, mısır gibi ürünler son 8 yılın zirvesinde. Buğday fiyatları keza öyle…

Deyim yerindeyse aylardır küresel tarım emtiasında rekor seviyeler egale ediliyor.

Birçok uluslararası kurum ve kuruluşun raporlarında yer alan beklentilere benzer bir öngörü son olarak Goldman Sachs’tan geldi.

Goldman Sachs, tarım ürünlerini de kapsayan emtianın geneli için rallinin önümüzdeki 6 ay daha süreceğini öngörüyor.

FİYATLARI TETİKLEYEN FAKTÖRLER NELER?

Her ne kadar buğday, mısır, soya ve pirinç gibi uluslararası ticarete konu olan ürünlerde küresel manada arz ve stok açısından herhangi bir sorun olmadığı Uluslararası Tahıl Konseyi’nin raporlarına yansısa da fiyatlara yönelik yukarı yönlü hareketin sürebileceği beklentisini haklı çıkartacak sebepler de ortadan kalkmış değil.

Nedir onlar?

Hemen kısaca hatırlayalım…

İklim riski, fiyatlar üzerinde ciddi bir baskı yaratıyor. Dünyanın farklı bölgelerinde üretimi olumsuz etkileyecek hava olayları yaşanıyor. Bir yerlerde kuraklık, diğer taraflarda aşırı yağış ya da soğuklar üretimi zora sokuyor. Bu da rekolteye henüz yansımasa bile arz tarafında spekülatif bir baskı yaratıyor.

Geçen yıldan bu yana şahit olduğumuz ihracatçı ülkelerin korumacı politikalarının önümüzdeki aylarda da devam edebileceğini bir kenara yazmak lazım. Ek gümrük vergileri, ihracat kotası ve yasaklar öne çıkan enstrümanlar... Zira kendi iç piyasa dinamiklerini gözeten ve önceliklendiren tarım ürünleri ihraççısı ülkeler, enflasyon ithal etmek istemiyor.

Örnek mi?

Rusya ve Arjantin’e bakmak yeterli…

Buna karşın kendi kendine yeterlilik seviyesi düşük olan ve ithalatçı konumdaki ülkelerde ise gıda güvencesini kontrol altında tutmak ve yine enflasyonu baskılamak adına talep iştahı da artmış vaziyette. Örneğin Çin başta olmak üzere söz konusu talepler de fiyatlar üzerinde ciddi bir stres yaratıyor.

Gelelim işin bir de lojistik boyutuna... Burada da başta konteyner sıkıntısı ve artan maliyetler fiyatlar üzerinde ek bir baskı yaratıyor.

Daha düne kadar yeniden Rusya-Ukrayna arasında yükselen tansiyonun tarım emtia fiyatları üzerindeki etkisini tartışıyorduk. Şimdilerde tansiyon düşmüş gibi gözükse de bu ve buna benzer jeopolitik riskler de 2021’de emtia fiyatında baskı yaratabilecek bir faktör olarak kenarda bekliyor.

Küresel manada parasal genişlemenin de etkisiyle birlikte fonların tarım emtiasına artarak devam eden ilgisi ve oluşan spekülatif hareketler bir diğer önemli faktör.

Fiyatlar üzerinde yukarı yönlü baskı yaratan tüm bu başlıklar yeni değil, aylardır konuşuyoruz.

Ve bugün geldiğimiz noktada söz konusu risklerin bir süre daha bizimle birlikte olacağını söylemek için kahin olmaya gerek yok.

O yüzden gıda güvencesi konusu küresel açıdan hiç bu kadar ön plana çıkmamıştı herhalde…

KÜRESEL GELİŞMELERİN TÜRKİYE’YE YANSIMASI

Ve meseleye Türkiye açısından bakarsak tüm bu bunlara bir de tabi ki kur riskini eklemek lazım.

Zira Dolar kurunun 8-8,5 TL bandına oturduğu bir ortamdayız.

Türkiye'nin tarımsal ürünlerindeki yeterlilik derecelerinde kritik bir noktadayız. TÜİK verilerine göre, buğdayda yüzde 89,5 olan yeterlilik derecesi, mısırda yüzde 75,5 düzeyinde. Soya da sadece yüzde 4,7 olan yeterlilik derecesi, ayçiçeğinde yüzde 60’lar düzeyinde.

Dolayısıyla Türkiye’nin hammadde ithalatına baktığımızda özellikle ayçiçeği, soya, mısır gibi yağlı tohumlar tarafındaki fiyatlar bize bir süre daha gıda enflasyonu tarafında sıkıntılı yaratacak.

YENİ SEZON BEKLENTİLERİ

Bir de içerideki gelişmelere bakmakta fayda var.

Başta hububat olmak üzere yeni sezon yaklaşıyor.

Peki sahadan gelen son bilgiler ne yönde?

İç Anadolu’nun bir kısmı ile Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun bazı kesimlerinde ciddi bir kuraklık yaşanıyor.

Konya, Şanlıurfa, Batman, Mardin, Diyarbakır, Muş, Gaziantep gibi illerin önemli bir kısmında kuraklığa bağlı rekolte ve verim kaybı beklentisi hakim.

Ulusal Hububat Konseyi’nin incelemelerine göre kayıp yüzde 5 seviyelerinde tahmin edilirken, söz konusu kaybın yüzde 15-20’leri bulabileceği de senaryolar arasında.

KAMUNUN REFLEKSİ VE “YENİ NORMAL” STRATEJİSİ

Peki böyle olağanüstü dönemlerde kamu kurum ve otoritelerinin refleksleri de eskisi gibi mi olacak?

Artık yeni normali kabul edip, ortaya ona göre bir strateji konulması gerekmiyor mu?

Ezberlerin bozulduğu, alışılmışın dışında bir oyun planına ihtiyaç olduğu aşikâr.

En basitinden planlama ve destekleme politikaları, müdahale alımları, sektörün finansman yönetimi, vergi indirimi ve teşvikler gibi alanlarda üstü kapalı değil açık bir iletişime ve yönetişime ihtiyaç var.

Aslında bu dönemleri daha az riskle atlatabilmek adına elde çok farklı enstrümanlar var ama tabii doğru şekilde ve zamanında kullanabilirsek.

EV DIŞI TÜKETİM

Bugünkü senaryolarda gıda enflasyonu konuşurken, ev dışı tüketim tarafının neredeyse sıfıra yakın olduğunu da bir kenara yazalım.

Talebin düşük olduğu bir ortamda dahi gıda fiyatlarını konuşuyorsak yarın bir gün normalleşme sürecine geçildiğinde artacak talebe karşı ne kadar hazırlıklıyız?

Bu sorunun cevabı çok kritik.

Restoran ve kafe gibi işletmelerin açılıp hizmet sektöründe yaşanacak talep artışına arz tarafında cevap verebilecek miyiz?

Bugün özellikle hayvancılık sektöründe hem maliyet artışları hem de düşük seyreden üretici fiyatları, işletme kapasitelerini önemli ölçüde daralttı.

Aslına bakarsanız bu durum Türkiye’ye de özgü değil. Benzer gelişmeler ABD başta olmak üzere pek çok ülkede yaşanıyor.

Ve ülkeler, söz konusu riski görerek şimdiden aksiyon almaya başladı bile.

Hatırlarsanız ABD, yılbaşında çiftçilere 2,3 milyar dolarlık bir ek destek paketi açıklamıştı.

Çünkü ABD Tarım Bakanlığı, düşen tüketim talebi karşısında zor durumda kalan hayvancılık sektörünün içinde bulunduğu durumun farkında.

İşletmelerin mevcut kapasitelerini korumak ve normalleşme sürecindeki talebi karşılayacak pozisyonda olmak adına ek destek paketi açıklayan ABD, üreticisinin zararını sübvanse ediyor, üretimden küstürmüyor.

Çünkü ABD biliyor ki üreticilere bugün o desteği sağlamazsa, yarın bir gün artan talebi karşılayamayacak ve açıkladığı destek paketinden çok daha pahalı bir fatura ödemek zorunda kalacak.

Buradan çıkartacağımız dersler yok mu?

HANGİ VERİ DOĞRU?

Tarım ve gıda sektörü açısından önümüzdeki aylara yönelik öngörüde bulunabilmek için bugünün verilerine de bakmak lazım.

Tarımsal girdi enflasyonu hızla yükseliyor.

TÜİK tarafından açıklanan Tarımsal Girdi Fiyat Endeksi (Tarım-GFE) Şubat ayında bir önceki aya göre yüzde 1,40 yükseldi. Endeks, yıllık bazda ise yüzde 19,60 arttı.

Yani Tarım-GFE, 21 ayın en yüksek seviyesini gördü.

Yıllık en fazla artış yüzde 36,2 ile gübre ve toprak geliştiriciler alt grubunda oldu.

Kırsaldaki girdi maliyetlerine baktığımızda özellikle gübre tarafında fiyatlar neredeyse yüzde 90-100’e yakın artmış durumda. Dolayısıyla TÜİK’in oranları gerçekler karşısında aslında oldukça iyimser kalıyor. Hatta bazı çiftçiler, “TÜİK bu verileri nereden alıyorsa biz de gübreleri oradan alalım” diyerek durumun vahametini ortaya koyuyor.

Öte yandan, Et ve Süt Kurumu’nun (ESK) haftalık piyasa bültenleri yayınlanıyordu.

Geçmiş zaman kullanıyoruz zira artık kurumun resmi internet sitesinde yok. Ya da en azından eskisi kadar kolay ulaşılamıyor. Nedenini anlamak zor olsa da tahmin etmek güç değil. Ama biz o verilere yine de bir şekilde ulaşıyoruz. ESK’nın bültenine göre Şubat ayında DAP gübresindeki yıllık artış yüzde 50,5 seviyesinde. ÜRE gübresindeki artış ise yıllık bazda yüzde 55 düzeyinde.

Dolayısıyla ESK’nın bülteninde bile yıllık bazda gübre fiyatının artışı yüzde 50’nin üzerindeyken, TÜİK verisinde söz konusu artış oranı nasıl yüzde 36,2 oluyor?

Her ikisi de resmi kurum.

Hangisine inanacağız?

Bu arada gübre sektörünün paydaşları da artışların yüzde 90-100 seviyelerinde olduğunu kabul ediyor.

TARIM-ÜFE 20 AYIN ZİRVESİNDE

Tarım ürünleri üretici fiyat endeksi (Tarım-ÜFE) ise yıllık yüzde 22,06 artarak 20 ayın zirvesini gördü.

Söz konusu gelişmelerin bir kısmı tüketici fiyatlarına yansısa da bir kısmı da henüz yansımadı.

Biliyoruz yazı biraz uzun oldu.

Ama fotoğrafın tamamını net şekilde görebilmek için parçaları birleştirmek lazım.

Yukarıdaki tüm bilgileri üst üste koyduğumuzda hem üretici hem de tüketici açısından bu yılın geri kalanının nasıl geçeceği sanırım daha net şekilde anlaşılıyordur.

Son cümle...

Biz bu yazıyı yayına vermeye hazırlanırken, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Başkanı Şahap Kavcıoğlu, enflasyon raporu sunumunda gıda enflasyonu tahminini yukarı yönlü revize ettiklerini açıkladı.

TCMB'nin 2021 yıl sonu gıda enflasyonu tahmini yüzde 11,5'ten yüzde 13'e revize edildi.

Sunumda, "Gıda enflasyonu varsayımlarımızı ise döviz kuru gelişmeleri ve uluslararası fiyatlara ilişkin görünümü dikkate alarak 2021 ve 2022 yılları için yukarı yönlü güncelledik. Gıda varsayımımız üzerindeki yukarı yönlü en belirgin riskin uluslararası fiyatların seyri olduğunu değerlendiriyoruz" ifadelerine yer verildi.

İrfan Donat

Bloomberg HT Tarım Editörü

idonat@bloomberght.com