Advertisement

G- 20 maliye bakanları ve merkez bankası başkanları Meksika'da bir araya geldi. Toplantılardan bir beklenti yoktu. Toplantılarda şaşırtıcı hiçbir şey olmadı.
Avrupa'nın iki arzusu var. Birincisi, kendi içlerinde bir fikir birliği olmasa da, Avrupa Kurtarma Fonu'nun büyüklüğünün artırılması arzulanıyor. Üzerinde tüm Avrupa'nın uzlaştığı ikinci konu ise IMF'nin borç verebilme kabiliyetinin artırılması.
Amerika iki konuda da "Benden para istemeyin" diyor. Amerikan idaresine göre, Avrupa İstikrar Fonu'nun büyüklüğünü artırmak Avrupa'nın işi; IMF'nin borç verebilme kabiliyetinin artırılması konusunda ise "IMF'ye isteyen istediği kadar borç verebilir, ama ben vermem" diyor.

AVRUPA'NIN PARAYA İHTİYACI VAR
Avrupa'nın patronu Almanya. Ayrıntıları bir kenara bırakırsak, Avrupa'da Almanya'nın dediği oluyor. Avrupa'da Almanya dayak atan rolünde. Küresel düzeye çıkıldığında ise durum biraz değişiyor. Başta Amerika olmak üzere, Almanya'nın kararlı bir tutum izlemediği söyleniyor. Küresel düzeyde Almanya dayak yiyen rolünde.
Almanya'nın "Avrupa'nın durumu küresel bir tehdit, dolayısıyla Avrupa'nın ihtiyaçlarına küresel düzeyde bir çözüm bulmak gerekir" iddiası en azından şimdilik kabul görmüyor. G-20'de top dolaştırılıyor. IMF'nin borç verme kapasitesinin artırılması konusu ise bir başka politik bilek güreşine sahne olabilecek nitelikte.
IMF Başkanı Christine Lagarde'ın açıklamalarına bakılırsa, IMF'nin sermayesinin artırılması (kota artırımı) yoluyla borç verme kapasitesinin artırılması söz konusu değil. Amerika'nın bu yaklaşıma itirazı var. Bugünkü haliyle Amerika'nın itiraz ettiği hiçbir şey IMF'de uygulamaya konamaz. Geriye bir tek seçenek kalıyor: IMF'nin çeşitli ülkelerden ikili anlaşmalarla ve borç senedi çıkararak borçlanması. Amerika buna itiraz etmiyor.
IMF'nin 300 milyar dolar civarında ek borçlanması gündemde. Böyle bir parayı verebilecek ülkelerin başında Çin geliyor. Rusya, Brezilya, Hindistan (diğer BRIC ülkeleri), Güney Kore gibi ülkeler de IMF'nin hedefinde. Teorik olarak bu ülkeler IMF'ye borç verebilirler, ama şartları var.

PARA GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELERDE
Gelişmekte olan ülkeler, uluslararası kuruluşlarda daha fazla söz sahibi olmak istiyorlar. Gelişmiş ülkeler buna direniyor. Olması gereken ve büyük bir olasılıkla olacak olan da, Avrupa'nın uluslararası kuruluşlarda payının düşmesi, gelişmekte olan ülkelerin payının yükselmesi. Avrupa son çırpınışlar içinde.
Kriz sonrasında küresel ekonomik büyümenin neredeyse yüzde doksanı gelişmekte olan ülkelerden geliyor. Likidite gelişmekte olan ülkelerin elinde. Parasal yardıma muhtaç olan da Avrupa. Tavizin ne yönde verilmesi gerektiği çok açık.
2010 yılında kararlaştırılan IMF'deki son kota yeniden dağılım kararı henüz yürürlüğe girmiş değil. Ülkelerin onayını bekliyor. Çin ve diğer gelişmekte olan ülkeler için bu zaten yeterli değildi. Onlar daha fazlasını istiyorlar. Örneğin, Çin, Dünya Bankası başkanlığı konusunda sesini yükseltmeye başladı. Çinli bir başkan yardımcısı atanması yeterli görünmüyor.
Avrupa ekonomilerinin sorunlar içinde boğuştuğu ve büyüyemediği, Amerikan ekonomisinin eski performansından uzak kaldığı bir ortamda gelişmekte olan ülkelerin küresel ağırlığının artması kaçınılmaz. Süreç hızlanarak devam ediyor.