Para basmanın ekonomik sorunlara deva olmadığı, neredeyse para icat edildiğinden bu yana iyi bilinen bir konu. Tarih boyunca dünyanın dört bir yanında çok acı deneyimler yaşandı. İlgilenenler Türkçesi de basılan Niall Ferguson'un "Paranın Yükselişi" (The Ascent of Money: A Financial History of the World, 2009) kitabından faydalanabilirler. Bizim tarihimizdeki paranın yeri için de Şevket Pamuk'un "Osmanlı İmparatorluğu'nda Paranın Tarihi" (A Monetary History of Ottoman Empire, 2004) kitabına bakabilirler.
Önce para basan bir tekel yaratılması gündeme geldi. Bir biçimde merkez bankacılığı başladı. Para basımını tek bir kuruluşa vermek yetmedi. Birinci Dünya Savaşı sonrasında başta Almanya olmak üzere çeşitli Avrupa ülkelerinde yaşanan hiper enflasyon, para basmanın bir yasası olması gerektiğini gösterdi. O da yetmedi. Petrol fiyatlarının artmasıyla 1970'li yılların ilk yarısında yaşanmaya başlayıp ikinci yarısında derinleşen enflasyon içinde durgunluk, para otoritesinin siyasi kararların dışına çıkarılması fikrine daha çok taraftar bulmasına neden oldu. 1980'li ve 1990'lı yıllar belli başlı tüm merkez bankalarının kâğıt üzerinde Almanya Merkez Bankası'nı (Bundesbank) kabul etmesine sahne oldu.
BUNDESBANK VE YENİ PARADİGMA
Bundesbank merkez bankacılığında bir efsanedir. Bundesbank, para politikasının siyasetten bağımsız olmasının bir sembolüdür. Aynı zamanda, Bundesbank para politikasının bir çıpaya bağlanarak yürütülmesi ilkesinin mimarıdır. Emisyondan başlayıp çeşitli para arzlarını hedefleyen para politikası deneyimlerinden sonra, "enflasyon hedeflemesi" para politikasının kılavuzu oldu.
1980'li ve 1990'lı yıllarda siyasetten bağımsızlaşan birçok merkez bankası aynı zamanda, özellikle 1990'lı yılların ikinci yarısından sonra açık ya da kapalı "enflasyon hedeflemesi" politikasını benimsedi. Avrupa Merkez Bankası da bu merkez bankalarından biri oldu. Biz de bu trene 2001 krizinden sonra bindik. Amerikan Merkez Bankası (FED) dahi açıkça olmasa da kafasındaki bir enflasyon oranı etrafında para politikasını şekillendirmeye başladı. Küresel kriz çıkmadan az önce FED açık enflasyon hedeflemesine geçip geçmemeyi tartışmaya başladı.
Küresel kriz ve birçok gelişmiş ülkede yaşanan ekonomik durgunluk ya da ekonomik büyümedeki soluksuzluk paradigmanın değişebileceği sinyallerini vermeye başladı. Merkez bankaları önce sanık sandalyesine oturtuldular. İddia edildi ki, kendilerini enflasyona kilitleyen merkez bankaları gelen krizi göremediler ve dolayısıyla krizi önlemeye yönelik herhangi bir önlem alamadılar.
Finansal krizi görmüş olsalar dahi, enflasyonu birinci öncelik olarak algıladıklarından, krize kayıtsız kaldılar.
PARADİGMA TARTIŞILIYOR
Bu suçlama merkez bankalarının bir anlamda kimyasını bozdu. Kriz süresince ve sonrasında merkez bankalarının çok daha aktif olmalarına yol açtı. O kadar ki, enflasyon hedeflemesi yapan merkez bankaları enflasyonu hedeflemeyi açıkça bırakmayı dahi tartışmaya başladılar. Bu yönde kamuoyuna yansıyan belki de ilk işaret, şu anda Kanada Merkez Bankası Başkanı olan Mark Carney'den geldi. Carney gelecek yıl Kanada Merkez Bankası'nı bırakıp İngiltere Merkez Bankası Başkanlığı koltuğuna oturacak.
Bir konuşmasında Mark Carney, Kanada Merkez Bankası'nın Para Kurulu'nda enflasyon hedeflemesini açıkça bırakıp bırakmamayı tartıştıklarını, ama bırakmama kararı aldıklarını dile getirdi. Altı ay sonra İngiltere Merkez Bankası'nın başına geçeceğinden, söyledikleri İngiltere'de anında yankı buldu. Son yıllarda başarısız da olsa, şimdi enflasyon hedeflemesi yapan İngiltere'de de mi bu gündeme gelecekti?
Bütün bunlardan para politikasında paradigmanın değişmekte olduğunu mu anlıyoruz? Devam edeceğim.