Advertisement

Dünkü Enflasyon Raporu sunumundan anlaşılan bu: Merkez Bankası çok yakında bir haftalık repo faizini (galiba yeni para politikası faizi) yıllık yüzde 10’un altına çekecek, ama uyguladığı para politikasını “sıkı” olarak nitelemeye devam edecek. Bu arada yıl sonunda enflasyonun yıllık yüzde 9’a yakın olabileceğini tahmin edecek (tahminin üst sınırı). Bütün bunların yanında enflasyon hedefi yüzde 5 olmaya devam edecek.

Dün Enflasyon Raporu sunumu ile Ekonomi Bakanı’nın demeci yaklaşık aynı zamanda ekranlara düştü. Merkez Bankası Başkanı bunları söylerken, Ekonomi Bakanı da enflasyonun önemli olmadığını, önemli olanın yüksek faizler olduğunu söylüyordu. Galiba, Merkez Bankası ile Ekonomi Bakanı aynı çizgiye geldiler!

İNDİREMEZSEK ÇIKAR
Otuz yıl çok yüksek enflasyonla yaşadıktan sonra çeşitli zorlamalar sonucunda enflasyon tek haneye indi. Övündük. Övünmekle de haklıydık. Ama, artık övünülecek bir şey kalmadı. Arada bir yüzde 10’u aşsa da, enflasyon on yıldır tek hanede, ortalama yüzde 7 civarında. Arızi bir dönem hariç, ne ilk yüzde 4 ne de sonraki yüzde 5 hedefine bir türlü ulaşamadık. Tüm dünyada enflasyon düştü. Ama, enflasyon bizde hâlâ yüksek.

Neden enflasyonu tek haneye indirdikten sonra yüzde 2-3 düzeyine çekemedik? Bu sorunun yanıtı Türkiye ekonomisinin başka ekonomilere benzememesi değil. Enflasyonu indirmek için gerekli kararlılığı hiç gösteremedik, göstermeye de niyetimiz yok. Enflasyondan başka ve enflasyondan daha önemli gördüğümüz önceliklerimiz var. Her ne kadar yasasında önceliğinin enflasyon olduğu yazsa da, çoğu zaman Merkez Bankası da enflasyon dışındaki öncelikleri dikkate alarak para politikasını oluşturup uygulamaya çalışıyor. Dünkü Enflasyon Raporu sunumunda da bu yaklaşım açıkça ortaya çıktı.

Enflasyonla mücadele rehavete gelmez. Bir para otoritesinin göreli olarak yüksek bir enflasyon ortamında enflasyon dışındaki öncelikleri dikkate alması “rehavet” anlamına gelir. Sonuçta, enflasyon orada da durmayıp çok daha yükseklere çıkar. Biz de, enflasyonu yüzde 2-3 düzeyine bir süre daha indiremediğimiz takdirde, enflasyonu yüzde 7-8 düzeyinde tutamayıp bir süre sonra çift haneli enflasyon düzeylerini yeniden kabullenmek zorunda kalacağız. Bunun için döviz kurlarının fırlaması da gerekmeyebilir.

BİR KAVŞAĞA YAKLAŞIYORUZ
Merkez Bankası kısa vadeli faizi TL’nin kontrolsüz değer kaybını önlemeye yönelik yükseltti. Dış etkenlerin de yardımıyla, döviz kurları göreli bir istikrara kavuştu. İstikrarın arkasında faizin geçmişe göre daha yüksek olması vardı. Aynı zamanda, daha yüksek faiz enflasyon beklentilerini de olumlu yönde yönlendirme işlevi görmekteydi. Türkiye’nin risk primi düştü diye Merkez Bankası’nın faiz indirimini haklı görmesi bir sonraki hamlesine kılıf hazırlamaktan öte bir şey değil. “Faiz iner ama sıkı para politikası devam eder” söylevi ise boş. Sıkı para politikası faiz aracı kullanmadan uygulanabiliyor idiyse, neden enflasyonu hâlâ yüzde 5’e yaklaştırabilmiş değiliz?

Enflasyon beklentilerini yönetmek ve yönlendirmekte başarısız olunduğu sürece enflasyondaki katılık artıyor. Enflasyonda katılık arttıkça, enflasyonu düşürebilecek para politikasının giderek daha da sıkı olması gerekiyor. Giderek daha sıkılaşan para politikası ise başka önceliklerle ters düştüğünden uygulanabilirlik sorununa takılıyor (bugünlerde bu noktadayız). Sonuçta, daha yüksek enflasyona rıza göstermek zorunluluğu ortaya çıkıyor. Enflasyon Raporu sunumundan bu kavşağa oldukça yaklaştığımızı düşünüyorum.