Advertisement

Gıda fiyatları beklenenin üzerinde artınca, ortalama tüketici fiyatları beklenenin üzerinde artıyor. Gıda fiyatları beklenenin üzerinde düşünce, ortalama tüketici fiyatları beklenenin üzerinde düşüyor. Gıda fiyatlarının çok oynaklık gösterdiği dönemlerde enflasyon dinamiklerini daha iyi tespit edebilmek için gıda dışındaki fiyat hareketlerine bakmak daha anlamlı olabiliyor.
Mayıs ayında tüketici fiyatlarındaki ortalama artış yüzde 2.4 olmuştu. Şaşırtıcıydı. Aynı ay, beklenen mevsimsel gelişmelerin tersine, gıda fiyatlarındaki artış yüzde 4.7 olmuştu. Haziran ayında tüketici fiyatları ortalama yüzde 1.4 düştü. Gıda fiyatlarındaki düşüş yüzde 6.4 oldu. Mayıs ayı verilerine bakarak "enflasyon patladı" diyemeyeceğimiz gibi, haziran ayı verilerine bakarak da "enflasyon cephesinde bir sorun yok" diyemeyiz.

ENFLASYON DİNAMİĞİ DEĞİŞİYOR
Bu yılın ocak ayı dışarıda tutulursa, gıda ve alkolsüz içecekler grubunu dışarıda bırakan tüketici fiyat endeksindeki aylık artışlar geçen yılın ayı dönemindeki aylık artışlara göre oldukça yüksek. Örneğin, geçen yıl ocak-haziran döneminde gıda ve alkolsüz içecekler dışındaki tüketici fiyatları yüzde 2.9 artarken, bu yılın aynı döneminde aynı endeksteki artış yüzde 4.3 oldu.
Aslında aynı gelişmeyi, belki daha sert olarak, Merkez Bankası'nın para politikası kararlarında temel olarak aldığı "I" ya da "H" endeksinde de görüyoruz. I endeksi geçen yılın ilk altı ayında yüzde 2.4 artarken, bu yıl aynı dönemde bu endeksteki artış yüzde 4.7 oldu. Aynı şekilde, geçen yılın ilk altı ayında H endeksi yüzde 2.2 artmıştı. Bu yıl yüzde 4.4 arttı.
Aydan aya olan gelişmeleri bir kenara bırakıp daha uzun dönemli baktığımızda,
enflasyon dinamiklerinde bir bozulma açıkça görünüyor. Bozulmanın önemli bir nedeni iç talep büyümesinin fiyatlandırma davranışlarına olumsuz etkisi ve buna karşılık para politikasının verilen izlenim kadar sıkılaştırılamamış olması. Bir anlamda, küresel krizle başlayan "enflasyondaki balayı" artık bitti.
Küresel krizle beraber yaşanan iç talep kesilmesi, para ve maliye politikaları gevşetildiği halde, fiyat artışlarına izin vermeyecek kadar dramatikti. Ardından gelen iç talebe dayalı ekonomik büyüme geçmişin telafisi çabalarıyla fiyatlandırma davranışlarında bir süre olumsuzluk yaratmamıştı. Ama, geçen yılın son üç ayından bu yana durum değişti. Milli gelir verileri de bu yargıyı destekliyor. Ekonomide aşırı bir ısınma yok dense de, geçen yılın son üç ayından bu yana tüketici harcamalarındaki artışın hızlanması fiyat artışlarını da beraberinde getiriyor.

DUBLE RİSK ÇAKILMA RİSKİNİ ARTIRIR
Yaz ayları genellikle gıda fiyatları açısından dalgalı, ama ortalama tüketici fiyatlarının çok artmadığı (hatta hiç artmayıp azaldığı) bir dönemdir. Dolayısıyla, önümüzdeki birkaç ay da enflasyon verilerinin makul bir aralıkta seyretmesi şaşırtıcı olmayacaktır. Önlem alınmazsa, eylül ayı ile beraber ortalama tüketici enflasyonunda yıllık enflasyon hedefinin oldukça üzerinde artışları görmek şaşırtıcı olmayacaktır.
Yıllarca çift haneli enflasyonla yaşamış bir ülkede yüzde 5 yerine yüzde 8 enflasyon fark etmez diye bir izlenime kapılmak yanlış olur. Yüksek cari işlemler açığının yarattığı riskler konuşulurken, yükselen enflasyon riski de konuşulmaya başlandığında, Türkiye'nin makro ekonomiyi idare etmekte zorlandığı izlenimi yayılabilir. O takdirde, ekonomide uyum kendi irademizle (yumuşak iniş olarak) değil, başkalarının tercihi ile (çakılma olarak) şekillenir. Risk olarak aslında kaçınmamız gereken de bu olgudur.