Advertisement

FED’in aralık ayı toplantısının tutanakları açıklanınca piyasalar şaşırdı. Kurul üyeleri daha yeni başlanan varlık alımlarına, 2013 yılı sonunda, hatta daha önce, son vermekten söz ediyorlar. Sormak lazım: “Hani işsizlik yüzde 6.5 düzeyine düşene kadar parasal genişlemeye devam edilecekti?” Umarım konu sadece kurul üyeleri arasındaki bir tartışma olarak kalır. Uygulanırsa bizim gibi ekonomileri zora sokabilecek bir karar. Konuşulanlar her ne kadar 2013 sonrasına yönelik olsa da, düşünülenler hayat bulursa etkileri çok geçmeden görülmeye başlayacaktır. Özellikle yılın ikinci yarısından sonra büyük fon yöneticileri yeni duruma uygun pozisyonlar almaya yöneleceklerdir.

ÖDEMELER DENGESİ FİNANSMANI AÇISINDAN
Böylesi bir değişimin yaşanması durumunda önce ülkenin döviz ihtiyacı gündeme gelecektir. Ödemeler dengesi konusunda kapsamlı bilgileri, IMF’nin geçen hafta yayımlanan IV. Madde Konsültasyonu Raporu’nun ekinde bulabilirsiniz. Raporda 2013 yılı döviz ihtiyacı 221.5 milyar dolar olarak öngörülüyor. Bu tür tahminlerde genellikle 5-10 milyar dolar kadar sapma olabilir. Bu bağlamda döviz ihtiyacının nasıl karşılanacağına daha dikkatli bakmakta yarar var. Büyük kalemler; 18 milyar dolar yeni doğrudan yabancı sermaye yatırımı, 20 milyar dolardan fazla yeni portföy yatırımı, 42 milyar dolar orta vadeli borçlanma (5.5 milyarı Hazine’nin) ve 135 milyar dolar kadar kısa vadeli borçlanma yapılarak döviz ihtiyacının karşılanacağı düşünülüyor. Az para değil.

Borsa AÇISINDAN
Portföy yatırımlarında İMKB işlemleri ve çoğunu yapan yabancıların tavrı belirleyici olacak. Geçen yıl borsa endeksi dolar olarak yüzde 63’ten fazla değer kazanmış. Bu açıdan bakınca dünya birincisi. Yabancılar hiçbir ülkede bu kadar çok getiri elde edemediler. Bu nedenle borsa rekorlara doymuyor. Yeni rekorlar için bol likiditenin devamı önemli. O da FED ve diğer büyük merkez bankalarının piyasalara para pompalamasına bağlı.

REEL SEKTÖRÜN DÖVİZ YÜKÜMLÜLÜKLERİ AÇISINDAN
TC Merkez Bankası, finansal kesim dışındaki firmaların döviz varlık ve yükümlülüklerine ilişkin verileri artık aylık olarak yayımlamaya başladı. Böylesi önemli verilerin daha sık kamuoyunun bilgisine sunulması, sağlıklı değerlendirmeler yapabilmek açısından olumlu bir gelişme. Rakamlar, Ekim 2012 sonu itibarıyla, 134 milyar dolarlık bir yükümlülük fazlasını gösteriyor. Önceki yılın sonuna göre 8 milyar, 2003 sonuna göre ise 115 milyar dolarlık bir artış. Bu açığı sürdürebilmek ve/veya kapatabilmek için bol döviz kaynaklarının kurumaması lazım. Eğer şirketler gelecek yıldan sonra dövizin pahalılaşacağı beklentisine kapılırlarsa, dövize olan taleplerini artırabilirler. Döviz değer kazanmaya başlayınca, gelirleri döviz olmayan şirketlerin maliyetlerinde yükselişler görülebilir. Bazı şirketler sıkıntıya girebilir.

ENFLASYON AÇISINDAN
Geçen yıl TÜFE yüzde 6.16 arttı. Önceki yılın yüzde 10.45’lik rakamıyla karşılaştırınca önemli bir düşüş. Her ne kadar Merkez Bankası hedefi yine tutturamamış olsa da enflasyonun geldiği seviye dikkate değer. Önemli olan düşüşün yapısal mı yoksa konjonktürel mi olduğunu iyi tahlil etmek gerek. Bu hareketin oluşumunda; gıda fiyatlarını ayda iki yerine dört kez ölçmenin ve dövizin geçen yıl sonundan bu yana yüzde 5-6 düzeyinde değer kazanmasının etkisi ne kadar anlamak lazım. Çoksa, 2013 enflasyon hedefini tekrar gözden geçirmek lazım. Yüzde 5’lik TÜFE tahmininin tutması için ithalat üzerinden fiyatlara gelecek etki en minimum düzeyde kalmalı. FED kararı burada da önemli bir etken olabilir. Dikkatle izleyip merkez bankacılar rasyonel karar alırlar, bizi de düşünürler umuduyla bekleyeceğiz.