Advertisement

Yılın ilk iki ayında kamu borç stoku 9.5 milyar lira artmış. Artışın iç borçtan gelen kısmı yaklaşık 5 milyar lira kadar. Kalan bölümü yeni dış borçlanma ve dolar kurundaki değişimlerden kaynaklanıyor.
Borç stoku artışında dikkat çeken ne var diye düşünebilirsiniz.
Maliye Bakanlığı şubat ayı birikimli bütçe rakamlarına göre faiz dışı fazla (FDF) 12 milyar lira. Aynı dönemde 10 milyar lira faiz ödemesi yapılmış. FDF’den sağlanan birikim başka alanlarda harcanmasaydı, matematiksel olarak, kamu borçlarında 2 milyar lira kadar azalma olabilirdi.
O zaman bütçe dengelerinin bu kadar olumlu olduğu bir dönemde, borç artışının nedenine  biraz daha yakından bakmak yararlı olacak.

NAKİT DENGESİ FARKLI
Borç denince başka yere bakmaya gerek yok. Hazine nakit dengesi rakamları temel gösterge olarak ele alınmalı.
Oradaki rakamlar, Maliye’nin muhasebe kayıtlarından farklı. Nakit işlemlerde faiz dışı fazla 3.7 milyar lira. Bu durumda yeni borçlanma gereği ortaya çıkıyor.
Görünen o ki; Maliye Bakanlığı geçen yıldan kalan ödenekler bitmeden, 2011 yılı bütçesindekileri serbest bırakmıyor. Bu yeni değil, geleneksel bir uygulama. Bu nedenle şubat ayı itibarıyla bütçe açığı fazla değil. Ancak emanet ve avansları da ekleyince nakit açığı 7.6 milyar liraya çıkıyor.
Siz siz olun, yılın ödenekleri bırakılmadan, sadece gelirler rakamlarındaki gelişmelere bakarak, bütçe dengesi hakkında iddialı yorumlar yapmayın.

BORÇ ARTIŞI BANKALAR İÇİN İYİ
Borç stokunun büyümesi vergi ödeyen vatandaşlar açısından olumsuz bir gelişme. Bizlerin gelecekte ödeyeceğimiz vergi yükü artıyor.
Ancak, artıştan memnun olanlar da var.
Biliyorsunuz, hükümet 2011 yılında, bankalara kredilerini yüzde 25’ten fazla büyütmemeleri konusunda öneride bulundu. Hatta konu, banka bilançolarının tek tek incelenmesine kadar gitti. Cari açıktaki büyümeden rahatsız olan Merkez Bankası da, bu konuda hükümetin görüşünü paylaşıyor.
Bu nedenle, artık banka yöneticileri bilançolarındaki kredi gelişmelerinden sadece hissedarlarını değil, kamu otoritelerini de düzenli bilgilendiriyorlar.
Hissedarlar ve yöneticiler biraz heyecanlı. Çünkü piyasa mekanizmasının mantığı gereği, tek istekleri kârlarını artırmak. Biliyorsunuz, finansal sektörde kâr, esas olarak, alınan faizle ödenen faiz arasındaki farka bağlı.
Son krizden sonra, bankaların topladıkları mevduta ve aldıkları borçlara ödedikleri faizler ile kredilerden ve kamu kâğıtlarından elde ettikleri faiz gelirleri arasındaki fark (faiz marjı), geçmiş yıllara oranla, çok azaldı. Bu piyasalardaki aşırı likiditenin bir sonucu.
Ancak faiz marjı daralınca, doğal olarak gelirler de azalıyor. Böylesi bir ortamda bankanın kârlılığını sürdürebilmesi için, aktiflerini büyütmesi gerekiyor. Yani geçmiş yıllarda elde edilen kâr miktarını tutturabilmek için daha çok bankacılık işlemi yapmak gerekiyor. Diğer bir deyimle, daha çok kredi vermek ya da bilançoda daha fazla kamu kâğıdı tutmak lazım.
Kredi vermeye sınırlama getirilince tüm bankalar ister istemez, Hazine’nin borçlanma programına bakıyorlar. Çünkü borçlanma da azalırsa aktiflerini küçültmek zorunda kalacaklarını biliyorlar.
Bankalar, bu nedenle borç stokunun artışından memnunlar. Bisikletin ayakta kalabilmesi için pedal çevirmeye devam etmeleri gerek.