Advertisement

Resmi Gazete'de yayımlanan bir Bakanlar Kurulu kararıyla, Merkez Bankası'nın Esas Mukavelesi'nde değişik yapıldı. Hazine'nin Merkez Bankası'nda tuttuğu paraya karşılık faiz talep edebilmesinin önü açıldı.
Hazine ile banka arasındaki nemalandırma tartışması eskiye dayanır.
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası yasal olarak, Türkiye Cumhuriyeti Hazinesi'nin mali ajanıdır. 2001 reformlarından 4749 sayılı Kamu Borç Yönetimi Kanunu'na göre; genel bütçe kapsamındaki idareler kendi bütçeleri veya tasarrufları altında bulunan her türlü mali kaynaklarını Merkez Bankası'nda veya muhabirinde açılacak hesaplarda toplarlar.
2000'li yıllardan önce de tüm kamu kurumlarının paraları Merkez Bankası'nda toplanıyordu. Bunun bir nedeni, o yıllarda kamuya kredi veren, kısa vadeli avans hesabı açan Merkez Bankası'nın piyasadaki parayı kısmen geri çekme çabasıydı.
2001 reformlarıyla bankanın kamuya kredi açma yetkisi kaldırılınca 4749 sayılı Kanun'la; özel bütçeli idarelerin, sosyal güvenlik kurumlarının, özel kanunla kurulmuş diğer kamu kurum, kurul, üst kurul ve kuruluşlarının ve döner sermayeler, fonlar, belediyeler, il özel idareleri, KİT'lerin her türlü mali kaynaklarını Merkez Bankası'nda veya belirlenecek esaslar dahilinde Türkiye'de yerleşik bankalar nezdinde kendi adlarına açtıracakları hesaplarda toplanmasına olanak verildi.

KRİZDE NEMA OLMAZ
Hazine'nin parasının nemalandırılması, faiz ödenmesi konusu gündeme geldiğinde, o zamanki Merkez Bankası yönetimi konuya sıcak bakmadı. Kriz sırasında kamuya açtıkları yüklü kredi alacağı varken, bankadaki paraya faiz ödenmesine karşı çıktılar. 1 211 Sayılı Merkez Bankası Kanunu'na konulan bir madde ile kamu hesaplarının nemalandırılmasına sınırlamalar getirildi. Bağımsızlığını yeni kazanan Merkez Bankası'nın bu tutumu, bir yere kadar anlaşılabilir bir tavırdı. Genel olarak kabul de gördü.
Ancak, 2001 krizi sırasında Hazine'ye verilen borçlar zaman içinde geri ödendi. Borcu kalmayan Hazine, ekonomik konjonktürün sağladığı olumlu ortamda Merkez Bankası'nda yüksek rezerv tutmaya başladı. Döviz ve TL olarak tutulan para, zaman zaman 30 milyar liranın üzerine çıktı.

AMA ŞARTLAR DEĞİŞTİ
Değişen şartlar karşısında paranın nemalandırılmasının önü açıldığına göre, yasal engelin de kaldırılması gerekiyordu. 6111 sayılı Kapsamlı Af Kanunu'nda bu değişikliğe yer verildi. Son çıkan Bakanlar Kurulu kararı da bu yasal değişikliğin, bankanın ana sözleşmesine işlenmesinden başka bir şey değil.
Burada kafaları karıştıran şey, Hazine'nin nakit yönetimi yaparken ne kadar serbest olduğu konusu olsa gerek. Diğer bir deyimle konunun sınırlarının ve kurallarının neler olduğunu merak edenler var.
Yukarıda bahsedilen Kamu Borç Yönetimi Kanunu'nda, Hazine'ye, hesaplarında oluşacak nakit fazlalıklarını, Merkez Bankası aracılığıyla nemalandırılması olanağı tanınmıştır.
Ancak bu işlemler konusunda yasa koyucu bir de sınır getirmiştir. Para piyasası nakit işlemleri stoku, ilgili yıl bütçe başlangıç ödenekleri toplamının yüzde ikisini geçemez.
Bu oranı iki katına kadar artırmaya Hazine'nin bağlı olduğu bakan yetkilidir. Bu bağlamda, 2011 yılı bütçesinin başlangıç ödeneğine göre nakit işlemleri stokunun en fazla, yaklaşık 11 milyar lira civarında olması gerekiyor.
Hazine nakit işlemlerini, piyasa yapıcısı olan bankalarla da yapabilir. Buradan hareketle, para piyasalarında yapacağı nakit işlemlerini sadece piyasa yapıcılar ile gerçekleştireceğine söz vermiş.
Anlayacağınız yapılan değişiklikle, nakit yönetimi, günün şartlarına biraz daha uygun hale getirilmiş.
Not: Yöneticisinden, oyuncusuna; masöründen teknik kadrosuna kadar tüm Trabzonsporluları ve özellikle cefakâr seyircisini canı yürekten kutluyorum. Çok büyük bir mücadele, sabır ve centilmenlik örneği sergilediler. Ama ne yazık ki, emek parayı yenemedi.