Advertisement

Bu köşeden hanehalkının borçlarının, son yıllarda çok hızla yükseldiğine defalarca değindim. Borçlanma trendinin ekonominin büyümesinde en belirgin etken olduğunu belirterek, devam ettirilmesinin zorluklarına dikkat çekmeye çalıştım. Ancak bazı ekonomistler, son aylarda yaşanan gelişmeler sırasında hanehalkının yastık altında sakladığı altın ve dövizini bozdurarak borçlarını geri ödemeye başladığını gözlemlediklerini belirtiyorlar. Bu görüşün kısmen doğru olduğuna ben de katılıyorum. Fiyatlar tarihi zirve yapınca, hediye gelen altını bozdurmak çok akılcı bir davranış. Ama yatırım amacıyla alınan altın için bunu söylemek, ne zaman aldığınıza bağlı. Benzeri yorumlar yatırım amacıyla, yastık altında saklanan dövizler için de yapılabilir. Burada kritik soru, altın ve döviz bozduranların varlıklarındaki azalma ile borçlarındaki azalmanın birbirine eşit olup olmadığı. Eğer ailelerin ellerinde kalan varlıklar, borçlarından daha hızlı azalıyorsa, insanlar fakirleştikleri için orta vadede sorun var demektir. Gelecekte borç geri ödemede sıkıntıya düşerlerse, portföylerindeki varlıkları borçlarını karşılamakta zorlanacaklar. Buna karşılık, geri ödemesinde sorun yaratmadıkları için bazı kredi borçlularının yeniden borçlanma olanağına kavuşması olayın pozitif yanı gibi görülebilir. Böylesi bir durum, faizleri düşüreceğini söyleyen Merkez Bankası’nın beklentileri açısından olumlu bir gelişme. Ancak, insanlar varlıklarını azaltarak rahatlamak isterlerken neden yeniden borçlanmayı tercih edecekleri de ayrı bir tartışma konusu. Bu tartışmanın sonucunu, önümüzdeki bir kaç aylık gelişmeler gösterecek.

Hanehalkının bütçesi büyüme dostu değil
TÜİK, 2010 Hanehalkı Tüketim Harcaması Sonuçları’nı yayımladı. Aileler gelirlerinin yüzde 65’ini, konut ve kira, gıda ile ulaşıma harcıyor. Diğer bir deyimle, bütçeleri yemeğe, evde TV seyredip uyumaya ve işe gitmeye yetiyor. En fazla harcama konut ve kira için. Birçok aile, kira ödemek yerine bankalardan borç alarak ev sahibi olmaya çalışıyor. Kira giderlerine yakın kredi taksidi ödeyerek ev sahibi olma mücadelesi veriyorlar. Görünen o ki, bu giderlerin dar ve sabit gelirli ailelerin bütçelerindeki payı her geçen gün yükseliyor. Gıda harcamalarına yakından bakınca, önceki yıllardan farklı bir gelişme göze çarpıyor. 2003 yılında aileler bütçelerinin yüzde 20‘sini gıda için harcarken, geçen yıl bu oran yüzde 22 olmuş. Bunun bir nedeni gelirlerin yeteri kadar yükselmemesi. Diğeri de gıda fiyatlarında yaşanan enflasyon. Özellikle gelirden en az pay alan kesimler için gıda harcamalarının toplam giderler içindeki payı oldukça yüksek.Yani, onların enflasyonu zenginlerden farklı. Ulaşıma yapılan harcamalar yıllar itibarıyla çok hızlı yükseliyor. Bu gelişmenin arkasında petrol fiyatlarındaki yükseliş var. Petroldeki artış önce benzin ve motorinin fiyatlarını sonra da dolmuş ve otobüs ücretlerini etkiliyor. Yanı sıra sayıları her geçen gün artan araç sahipleri, araçlarının depolarını gittikçe daha fazla para ödeyerek dolduruyorlar. Burada büyük şehirlerde yaşanan başka bir olgu da devreye giriyor. Yukarıda da değindiğim gibi, aileler borçlanarak ev sahibi olma çabasındalar. Özellikle sabit gelirlilerin ev kirası ile banka taksitini eşit düzeyde tutma gayreti sonucu satın alınan evler, genellikle işyerlerinden uzakta oluyor. Eskiden bir dolmuşla ulaşılabilen yere şimdi iki, hatta bazen üç araç değiştirilerek gidilebiliyor. Ulaşımın harcamalar içinde artan payı, petrol fiyatlarındaki artışların TÜFE’ye olan etkisinin daha fazla olacağına işaret ediyor. Veriler, keyiften midir kederden midir bilinmez, alkollü içki ve sigaraya, kültür ve eğlenceden daha fazla harcandığını gösteriyor. Sağlıklı yaşamak diye pek derdimiz kalmamış herhalde. Sonuç olarak, önümüzdeki dönemde, gelirleri yükselmedikçe hanehalkının büyümeye katkısı sınırlı kalacakmış gibi görünüyor.