Advertisement

Bu sene başında Dünya Ekonomik Forumu ‘’ Sürdürülebilir ve Uyumlu bir Dünya için Paydaşlar Kapitalizmi’’ temasıyla Davos’da toplanmıştı. Dünyanın ve insanlığın geleceğini tehdit eden, adaletli küresel paylaşım sorunlarının ağırlaştığı, memnuniyetsiz halkların arttığı, dünya ekonomisindeki büyümenin yavaşladığı, buna karşın Borsaların sermayeyi elinde bulunduranların lehine yeni rekorlar kırdığı bir yılı daha geride bırakmıştık. Davos zirvesi farklı çözüm arayışlarını dünya liderleriyle gündeme getirerek çare arayışına girmişti.. Hemen sonrasında COVİD-19 salgını başladı.

Peki, bu tartışmaları yapan dünya liderleri ‘Paydaş Kapitalizmi’ konusunda hangi adımları attılar? Bu görüş yazımda bunları değerlendireceğiz…

Öncelikle, Paydaş Kapitalizmi ile ne söylenmek isteniyor?

Şirketlerin amacı salt kârlılığın önünde olmalı, şirketler sosyal ve çervesel boyutu iyi düşünmelidir deniyor. Bu, şirket kaynaklarının belli ölçülerde müşteriler, tedarikçiler, üreticiler, iş ortakları, çalışanlar, sivil toplum kuruluşları ve kamu ile paylaşılması anlamına geliyor. Bu zihniyetle çalışan yapıların, uzun vadede kendi refahlarını arttırırken, sağladıkları sosyal fayda ile toplumun ve çevrenin refahına da daha fazla katkı sağlayacaklarına kesin gözüyle bakılıyor.

Ancak, Paydaşlar Kapitalizmin de bahsedildiği üzere, şirketlerin faaliyet amaçlarına yeni boyutlar katması süreci hiç de o kadar basit değil. Anlayacağınız, konulara yönelik antremanlı olmak da lazım. Öncelikle, şirket hissedarlarının uzun vadeli bakış açısını benimsemiş olmaları gerekiyor. Sonra bu fikirlerin şirket DNA’sına işlenmeye başlanmış olması şartı var.

Davos tartışmalarında gördük ki, dünya bu konuda tam olarak hemfikir değil aslında. Sermaye sahiplerinin bir kısmı kendilerini bekleyen mutlak geleceği geciktirmek için Paydaş Kapitalizmi’nden ziyade farklı bir kapitalizm arayışına devam etmeye çalışıyorlar…

Örnek vermek gerekirse, pandemi döneminde bir İngiliz havayolu şirketi uçuşlarını iptal ettikten sonra, devlet yardımına başvurdu. Ancak, aynı şirket 100 milyonlarca paund’luk temettü dağıtımından vazgeçmeyeceğini açıkladı. Yine ABD’de bir çok şirket koronavirüs pandemisine yanıt olarak işçilerine yol verdi ve fakat aynı şirketler, hem temettü ödemelerine devam ettiler, hem de borsadan kendi hisselerini geri satın alma kararlarını açıkladılar.

Bu çelişkili ve fırsatçı bakış açısı söz konusu şirketlerin müşterileri, çalışanları, iş ortakları veya düzenleyiciler tarafından kabul görebilir mi sizce?

Dünya’da tüm bunlar olurken, geçen hafta Doğan Online ve Hepsiburada’nın Kurucusu ve Yönetim Kurulu Başkanı Hanzade Doğan Boyner’in Fast Company ABD dergisine yapmış olduğu açıklama çok dikkat çekiciydi. Doğan Boyner röportajda, ‘’iş dünyasının tek amacının ve önceliğinin kârlılığı arttırmak olmaması gerekiyor’’ dedi. Doğan Boyner bu sene Davos’da da Paydaşlar Kapitalizmi’nin savunuculuğunu çeşitli panellerde yapmış ve Hepsiburada’dan örnekler göstermişti.

Lafa değil icraata bakalım..

Hatırlayanlar vardır, Mart ayı başlarında Covid-19 salgınına karşı Hepsiburada, dayanışma kampanyası kapsamında Sağlık Bakanlığı’na, sağlık personeli kullanımı için önemli miktarlarda malzeme bağışı yaptı. Kesintisiz teslimata en çok ihtiyaç duyduğumuz dönemde, müşterilerinin, çalışanlarının ve toplumun sağlığı azami düzeyde koruyacak hijyen kurallarını devreye alarak hizmet vermeye devam etti. İşsizlik haberlerinin arttığı dönem de, COVID-19 ile mücadele üst noktada iken, 5.000 kişilik ek istihdam haberi verdiler. Ramazan ayına girerken, Hepsiburada İçişleri Bakanlığı koordinasyonunda, 10 binlerce Ramazan Danışma paketi satın alarak, ihtiyaç sahiplerine bedelsiz ulaştırdı. Bu dayanışma hareketine müşterilerinin dahil olmasını sağlayarak yardımları büyüttü. Ticaret Bakanlığı ile çalışarak, salgından etkilenen üreticiler ve perakendecilere yönelik, ticari, operasyonel ve lojistik hizmetleri kapsayan bir ‘Dayanışma Programı’ tasarladı. Doğan Boyner, verdiği röportaj da “İçinden geçtiğimiz zorlu günlerde müşterilerimiz ve platformumuzda yer alan tüm işletmeler ve girişimciler için hayati destek sağladık, büyümeleri için kaldıraç olduk.” dedi. Hakikaten de öyle... Paydaşlara, topluma verilen destekler ne kadar birbirini tamamlayıcı, öyle değil mi?

Ancak, daha evvel de bahsettiğim üzere, bu tür refleksler bir anda oluşmuyor. Hanzade Doğan Boyner Hepsiburada pazaryeri modeli bünyesinde KOBİ’lere yıllardır destek veriyor, onların dijital dönüşümlerini kolaylaştırıyor... 2016 yılında Kadın Girişimcilere özel, Teknoloji Gücü Programını başlattı. Bu programa gelen kadın girişimciler, müthiş teşvikler alarak, işlerini internete hızlı bir şekilde taşıyorlar ve e-ticarette büyüyorlar. Doğan Boyner’in cinsiyet eşitliğini ne kadar önemsediği ve genç kızların eğitimine verdiği destekleri biliyoruz. Devletin ve sivil toplumun desteklediği ve milli bir seferberliğe dönüşen ‘Baba Beni Okula Gönder’ eğitim hareketi ile 50 binden fazla genç kıza burs verilmiş ve kız çocuklarının okullaşma oranlarında ciddi katkı sağlanmıştı.

Ülkemiz topraklarından çıkan bu güzel örnekte görüleceği üzere, günümüzde şirketlerin tek hedefi kârlarını maksimize etmek olmamalı. Herkes toplum yararına iş yapmalı.

Doğan Boyner’in söylediği gibi “Komşunuzun yiyecek yemeği yoksa, onunla yemeğinizi paylaşırsınız”... Bakış açısı bu olmalı ve kâr elde etmek hiçbir zaman paydaşlarının genel refahından öncelikli olmamalı.

Monetarizmin temel ilkelerini ortaya koyarken "There is no such thing as a free lunch" (Bedava öğle yemeği diye bir şey yoktur) diyen ve sadece para kazanmayı hedefleyen Milton Friedman kapitalizmi ölmektedir.

Umarım bu bakış açısı bir çok iş sahibine ve genç girişimciye ilham kaynağı olur ve ‘Paydaşlar Kapitalizminin’ temellerini atmaya başlarken, dönüşümde yerlerini alırlar...