Advertisement

Zarafetten bahsetmiyorum. İran Dış İşleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif ve İran’ın son dönemde yürüttüğü nükleer diplomasisinden, Birleşmiş Milletler zirvesi ve ABD ziyaretleri ile uluslararası arenaya yansıtmaya başladığı samimiyetinden ve bu gelişmelerin politik risk fiyatlamalarına etkisinden bahsediyorum.

Ekonomik Açıdan

İran, MENA Bölgesi’nde GSYİH bakımından 2. en büyük ekonomi.  484 milyar dolarlık milli geliriyle yanı başımızda duruyor.1   Üstelik bu rakamlar, yaptırımlardan dolayı zayıflamış bir İran’ı yansıtıyor. Önceleri daha da güçlü idi.

Karakteristik olarak İran ekonomisinde, hidro-karbon sektörü başı çekiyor. İran doğal gaz rezervleri bakımından dünya ikincisi, petrol rezervlerinde ise dünya üçüncüsü.

Durum böyleyken, İran’da petrol ve doğalgaz ihracatı kamu gelirlerinin %60’ı kadar yüksek bir oranını oluşturuyor. Dolayısıyla dünyanın İran’a uyguladığı yaptırımlar, hafife alınacak ve sadece ‘caydırıcı’ diyebileceğimiz cinsten değil. Ülkenin milli geliri üzerinde oldukça ciddi büyüklükte oynaklıklar yaratabilecek bir potansiyel taşıyor. ABD’nin 1 Temmuz 2010 itibariyle yürürlüğe soktuğu genişletilmiş yaptırımlardan bugüne İran’ın ham petrol üretimi %30,3 oranında geri çekilmiş bulunuyor. 2

Devam edelim…

İran’ın “2010-2015:  5 Yıllık Planında” özelleştirme gelirlerine yüksek ağırlık verdiği gözleniyor. Aslında İran’da 1990’lı yılların başından bu yana özelleştirmeye önem verilmiş ancak bu son plan çerçevesinde hedeflenen özelleştirme, kamunun elinde tuttuğu işletmelerin %20’si kadarını her yıl özelleştirmeyi hedefliyor. Daha önce Ahmedinejad zamanında yapılan özelleştirmelerde, “hak payı” denilen sistem yoluyla, devletin özelleştirme yaptığı işletmelerin yaklaşık beşte ikisinin devletin elinde kalması sağlanıyordu. Yeni başkan Ruhani’nin özelleştirme stratejisinde takınacağı tavır da merak ediliyor.

Ahmedinejad zamanında, devletin 100 milyar dolar döviz rezervi bulunduğunu biliyoruz. Bu oran 2013 ortalarında 80 milyar dolara gerilemis bulunuyor. 3 Ama bu rakam da İran ekonomisinin rezerv anlamında aslında ne kadar “likit” olduğunu bize göstermiyor çünkü bu rakamın 3/4’ü ülke dışında İran’dan petrol alan ülkelerdeki banka hesaplarında tutuluyor. Amerikan yaptırımlarına göre bu para sadece bu ülkelerdeki ürünleri almak için kullanılabilir. Yani İran piyasasına elini kolunu sallayarak geri girmesi mümkün değil.

Geri kalan 20 milyar dolarlık rezervlere de erişim oldukca güç. Çünkü İran uluslararası para transferi (SWIFT) konusunda da ambargolu. Yani bu parayı fiziksel olarak ülkeye sokmadığı sürece, likiditeye erişimi oldukça zorlaştırılmış bir ekonomiden bahsediyoruz. Ayrıca İran Merkez Bankası’nın verilerine göre İran'da yastık altı döviz miktarı 18 milyar dolar seviyelerinde.
Para birimi ve alım gücü açısından, İran real'inin Batı yaptırımlarından Ruhani seçilene kadar ortalamada 2/3 değer baybettiğini hatırlatmakta fayda var.  Ruhani'nin seçilmesinden sonra ise değerlendi.


Özetle...

İran’da kaynak var, alıcısı yok... Kamu gelirlerindeki “yaptırım-kaynaklı” azalışlar, ülkenin milli geliri üzerinde oldukça ciddi büyüklükte oynaklıklar yaratıyor.  Ülkede likiditeye erişim neredeyse imkansız... Para birimi %50 üzerinde değer kaybetmiş, enflasyon %40’larda…Durum böyleyken, İran'ın ilişkilerinde, özellikle nükleer politikasında daha "zarif" bir politika izleyeceği bir döneme mi giriyoruz diye sorgulamakta fayda var. Bu doğrultuda Ortadoğu dinamikleri son dönemde yanlızlaşan Türkiye'nin yeni ittifaklar sağlamasını tetikler mi? İran-Irak savunma konusundaki işbirliğine paralel olarak, Türkiye kiminle işbirliği yaparak çıkarlarını korur? (Bu çerçevede geçtiğimiz hafta Irak Dış İşleri Bakanı Zebarinin Ankara’da olduğunu ve  Davutoğlu'nun da Kasım'da Irak'a gitmesinin beklendiğini unutmayalım - Mart 2011'den bu yana ilk defa) Bu işbirlikleri Türkiye’de fiyatlamalara nasıl girer, ve Türkiye hikayesini diğer gelişen ülkelerden ne oranda ayrıştırır?
Avrupa Birliği’nin Tahran'da daimi ofis açmaya hazırlandığı ve ABD cephesinde Obama’nın Senato’dan İran yaptırımlarının geciktirilmesini istediği bir ortamda olduğumuzu da hatırlatalım. Ayrıca önümüzdeki hafta 7-8 Kasım’da “P5+1” görüşmeleri geliyor. 


Kaynaklar:  Dünya Bankası, Bloomberg, Roubini, IMF
1 Dünya Bankası 2012 rakamları, son güncelleme Eylül 2013
2 Bloomberg OPEC Crude Oil Production