Advertisement

Pazar günü seçimlerimiz var. Lafı çok da uzatmadan hızla piyasaya dair birkaç konuya değinirsek.

Senaryoların oldukça dallı budaklı olduğunu söylesek de; tüm senaryoların gün sonunda ortak tek bir çıktısı olacak. O ilk piyasa fiyatlamalarının ardından, akıllarda öyle veya böyle ana soru ekonominin hangi ekiple ve nasıl ne şekilde yönetileceği olacaktır. Dolayısıyla bu soru temizlenmeden, fiyatlamalarda, bir trend başlagıcı beklememek lazım.

Piyasaya baktığımızda aslında halen daha büyümeye dair beklentilerin, olan bitene kıyasla, oldukça iyimser tarafta kaldığını söylemekte fayda var.

Üçüncü olarak; piyasa “şu pazar gününü bir atlatalım sonuçları bir görelim”i düşünürken; çokça konuştuğumuz, arada otoritelerin de dile getirdiği bir tur daha seçim döngüsünü fiyatlıyor değil. “Bir görelim sonucu, o risk belirirse fiyatlarız” düşüncesinde.

Pazartesi sabahından itibaren, önümüzdeki hafta göreceğimiz fiyatlamalar her ne yönlü olursa olsun sakin karşılamamızda fayda var. Kısa vadeli fiyatlamalar kalıcı olmayacaktır; yanıltıcı olabilir. Neden? Orta vadede piyasanın bakacağı temel konu; Türkiye’nin dış piyasadaki algısı ve dahası birikmiş olan iktisadi stresinin ne şekilde çözüleceği olacaktır. Bu konuda atılacak her doğru / uzun vadeli ve teknik adım burayı destekler. Bu durumda evet TL varlıklar ucuz ve alım fırsatıdır. Fakat, soru işaretlerinin bugün yaşadığımız şekilde masada kalması, piyasayı tatmin etmeyen adımların devamı ve seçim döngüsünden çıkamama, piyasadaki endişenin de devamı anlamına gelir.

Dolayısıyla ilk reaksiyonlar hariç, piyasanın ana yönü, bu defaya mahsus, seçim sonucu ile değil, seçim sonrasında atılacak adımlarla şekillenecek. Bu yüzden ilk aşamadaki fiyatlamalar kalıcı olmayacaktır.

Unutmayalım ki ekonomimizin, geçmiş dönemlerde, ödemeler dengesi krizi, kamu bilanço krizi gibi deneyimleri mevcut. Ve biz bu konuların nasıl çözüleceğini az çok bilen bir ekonomiyiz. Fakat, Türkiye ekonomisinin reel kesim bilanço tahribatına ve bunu nasıl çözeceğine dair yaşadığı önemli bir deneyim yok. Tam da bu sebepten, başa gelecek olan ekonomi ekibinin, siyasetten bağımsız, her kim olursa olsun, teknik donanmı son derece yüksek, uzun vadeli iktisadi adımları disiplinli şekilde atabilecek  donanımda olması gerekiyor. Artı, bunların da son derece hızlı, daha fazla vakit kaybına mahal vermeden yapılması gerekli. Önce doğru teşhis lazım. Sıkıntıların gerçekçi şekilde ortaya konması ardından da gereken reçetenin uygulanması gerekmekte. Bu olduğu takdirde de piyasa bunu sever.. Uzun vadeli bir rahatlama görürüz. Önümüz açık demektir. Piyasa tamamen bunun olup olmayacağına konsantre olacaktır. Global anlamda, finans profesyonellerinin duygu ya da ideolojilerle değil, tamamen para kazanma güdüsü ile hareket ettiğini de aklımızda bulundurarak...  

Katılım oranlarına gelince, Türkiye pek çok gelişmekte olan ülkeye kıyasla, oy kullanma konusunda oldukça yüksek rasyolar veren bir ülke. Son seçimlerde %87 civarında çıkan bu rakamın bu seçimde belki de çok daha yüksek %90’lara kadar çıktığını göreceğiz. Ne güzeldir ki, bu anlamda bilinçli ve vatandaşlık görevini de yerine getiren bir ülkeyiz.

Güzel ülkemiz için, en hayırlısının olacağı bir seçim dilerim.