Advertisement

TL’nin son değer kazancında iki faktör önemli.

  • Dış politikadaki gelişmeler (orta vade)

Ağustos ayında maruz kaldığımız sermaye akımlarındaki ani duruş ve kurdaki değer kaybı, makro kırılganlıklarımızın yanı sıra dış fonlamaya olan ihtiyacımızın karşılanamaması sonucu gerçekleti. Dış politikada yaşadığımız gerginlikler, bu fonlamanın sekteye uğraması, döviz girişinin azalması TL’de yüklü değer kaybı ile sonuçlandı. Ne zamanki bahsi geçen dış politik konularda aşama kaydedildi ve işler yoluna girmeye başladı, TL’de bir rahatlama gördük. Bunun bir kısmı algı kaynaklı, bir kısmı da sermaye akımlarındaki düzelme ve Türkiye’nin dış borç piyasalarına erişimde sorun yaşamadığının görülmesi ile oldu. Aynı döneme denk gelen Akbank sendikasyonu bu anlamda çok önemli idi. Oysa normal şartlar altında banka sendikasyonları ile sadece o konuyuyla profesyonel olanlar ilgilenirken, tüm piyasalar o dönem buna konsantre oldu. Çünkü piyasa için, simgesel olarak dış piyasa erişimimizde sorun yok sinyalinin net geldiği – algının birebir etkilendiği bir gelişme idi. Bu sebepten de aslında piyasa dışında olan oyuncular bu tarz algı farklılaştıran olayların fiyatlamalardaki etkisini ve kalıcılığını anlamakta zorluk çekebilirler. O zamandan bu yana TL’deki değer kazancı sürmekte.

  • Global gelişmeler: Petrol ve FED (son iki hafta)

Bu yıl Nisan-Kasım döneminde baskı altında kalan gelişmekte olan piyasalar (EM), geçtiğimiz hafta global şartların değişmeye başlamasıyla bir miktar rahatladılar. Özellikle FED’in faiz artırım patikasındaki yavaşlama sinyalleri bu rahatlamada etkili oldu. Bir de bunun üzerine Brent petrolün 66 dolar ile başladığı haftayı %10 kayıpla 60 dolar ile bitirmesi, Türkiye gibi petrol ithaltçısı ülke kurlarına pozitif yansıyor. Global ekonominin beklenenden hızlı yavaşlama ihtimali doğdu. Avrupa ve İngiltere Merkez Bankalarının faiz artırım beklentileri 2020’ye kayıyor. FED’in ara verme ya da düşünüldüğü kadar hızlı olmama ihtimali fiyatlanmaya başladı. Oysa ki 1 ay önce bambaşka bir senaryodaydık-ve finansal koşullar sıkılaşmaya devam ediyordu. Fakat bu resme her yeni giren veri/hikaye (petrol/FED gibi) algıyı ve fiyatlamayı hızla değiştirir. Yaşanan süreç bundan farklı değil pek.  

Yukarıda bahsettiğimiz ortam, kısa vadeli dahi olsa en çok kime yarar? Aşırı satılmış (ucuzlamış) varlıkları olan, yüksek getirili (high yielder) ve petrol ithalat eden ülkelere elbette ki. TL’de bu evrende, popüler olmuş durumda. Makro açıdan bakıldığında Türkiye’nin döviz ihtiyacı 2018 başında 240 mlr dolar iken, 2019’da bu rakam 200 mlr doların altına gelmekte (175 mlr usd dış borç ödemesi+20 mlr usd cari açık). Daha az dövize ihtiyacımız olacak. Petrol fiyatındaki her 10 usd’lik kalıcı düşüş de, TR’nin iihtiyacı olan döviz miktarını 3-4 mlr usd azaltmakta. Dolayısıyla bu hikayeye yarayacak her gelişme kısa vadede TL pozitif algılanıyor. Gene başa döner ise, hangi ortamda ve hangi maliyetlerle daha az dövize ihtiyacımız olacağı orta vadede önemli. Piyasa, onu da zamanı gelince fiyatlarız deyip cebe koyar, ama bugünkü fırsatı da değerlendirir.

Dolayısıyla makro ekonomideki orta vade gidişat ile, finansal piyasalardaki kısa vadeli risk algısı ve fiyatlama ölçütlerini karıştırmadan okumakta fayda var. Türkiye’nin içinden geçtiği iktisadi süreci piyasaların (bono/kur/endeks) çok önceden fiyatladığını hesaba katarak bakmakta fayda var sanki.   

 

TL ve Diğer ülke para birimlerinin USD karşısındaki performansı (son iki ay)

 

 

 Kaynak: Bloomberg